Şarap gibi olgunlaştıkça güzelleşen kadınlar ve hayata kendi perspektiflerinden bakışları.
24 Eylül 2010 Cuma
Tibetin Gençlik Pınarı
Bir arkadaşımın( Didem 'in nam-ı diğer Ido Atlasian ) sağlık merakımı ve 140 sene yaşamayı istediğimi ,öğrendikten sonra bana tavsiye ettiği Tibetin Gençlik Pınarı isimli kitabı okuduktan sonra, okuduklarım ilginç geldi ve kaybedecek neyim var bir deneyeyim dedim.
Kitaptaki çok basit 5 egzersizin ilk hafta 3er kere yapılması öneriliyor. sonra her hafta 2, 2 arttırılıyor egzersiz sayıları ve çok az zamanınızı alıyor. Kitapta egzersizleri (kitaba göre ayinleri) yapan insanların hayatlarında olan değişikliklerden bahsedilmiş. o kadar abartı değişikliklere neden olup olmadıklarını bilemiyorum ama vücuttan toksinlerin atılmasına yardımcı olduğu, cildin daha iyi görünmesini sağladığı gibi ufak değşiklikleri gözlemlediğim insanlar oldu.
Arka kapaktaki tanıtım yazısı ;
Bu kitap gençlik pınarınin kadim ve gizemli himalaya daglarina giden ve onu bulan bir adamın gercek öyküsüdür!
Binlerce yıl boyunca yasak tibet bölgelerinin derinliklerinde gizlenen kayıp manastır, büyük özenle korunan genclik sırlarına sahiptir. Bu sır, uygulaması son derece kolay ama insanın yaşamını sonsuza dek değiştirme gücüne sahip olan beş kadim ayindir. Bu kitap, manastırda yaşanan lamalardan öğrenilen olağan üstü sır hakkında yazılmış tek kaynaktır. Kitapda açıklanan beş ayin, herkesin kendini çok daha genç hissetmesini ve görünmesini aynı zamandada daha büyük bir canlılık kazanmasını sağlayacak güce sahiptir
"İnsanın omurgası ne kadar esnekse o kadar gençtir."
22 Eylül 2010 Çarşamba
Lükse Övgü
Daha önceki kitap tanıtım yazılarımda size Can Yayınlarının Kırkmerak dizisinden bahsetmiştim. Lükse övgü bu dizinin yayınlarından biri.
Bir Sanattır Öğle Uykusu ile ülkemizde büyük ilgi gören Thierry Paquot, “Lüks dediğimiz nedir?” sorusuna, yine kendine özgü eğlenceli, zeki ve akıcı üslubuyla yanıt arıyor. Paquot, lüks deyince akla ilk gelen pahalı çantalar, parfümler, şık lokantalar, gösterişli eşyalar, hayal ötesi yolculuklar gibi unsurların çok daha dışına çıkarak, derinlere inerek ele alıyor lüks olgusunu. Dahası, sözcüğün çağrıştırdığı hemen her şeyin kökenlerine inip tekrar tanımlıyor bu olguyu.
Thierry Paquot lüksü, para ve ekonomi temelli bir toplumda insanın zamanını canının istediğince kullanabilmesi için bir araç olarak gösterirken, bir kere daha yerleşik düşüncelere şiddetle karşı çıkıyor. Lükse Övgü’de ele alınan lüks kavramı, ekonomik boyuttan çok öte bir davranış tarzı, kurtarıcı bir ölçüsüzlük, bireyi kendiyle uzlaştıran bir yaşama sanatı olarak öne çıkıyor. Paquot gereksiz olan şeylerin gerekli yanlarını keşfetme deneyimini “lüks” olarak adlandırıyor ve ona “ütopik” değerler yükleyerek belki de bu kavramı bugüne dek hiç irdelenmemiş yanlarıyla ele alıyor. Tabii ki lüksün mutluluk üzerine etkisini de gözden kaçırmadan sıralıyor düşüncelerini.
Thierry Paquot’nun Lükse Övgü’sü de tıpkı Bir Sanattır Öğle Uykusu gibi Can Yayınlarının Kırkmerak dizisi kapsamında yayınlanmış bulunuyor.
LÜKSE ÖVGÜ
Yazar: Thierry Paquot
Tür: Deneme
Çeviri: Orçun Türkay
Sayfa sayısı: 143
Fiyatı: 11,50 TL
Yayın tarihi: 21 Eylül 2010
20 Ağustos 2010 Cuma
Black Swan
Dünyanın en prestijli üç festivalinden birisi olan Venedik film Festivali'ne (Diğer ikisi Cannes ve Berlin) geri sayım başladı.
Bu yıl 67. kez düzenlenecek festivalde Altın Aslan jürisinin başkanlığını Quentin Tarantino yapacak.
En iyi ilk filme verilecek Luigi De Laurentiis ödülünün jüri başkanlığını ise Fatih Akın üstlenecek.
Festivalin açılışını 1 Eylül'de 'Pi', 'Requiem for a Dream/ Düşlere Bir Ağıt', 'The Fountain/ Kaynak', 'The Wrestler' filmlerinin yönetmeni Darren Aronofsky imzalı 'Black Swan' yapacak. Natalie Portman,Winona Ryder, Vincent Cassel ve Mila Kunis’in başrolünde olduğu 'Black Swan', bir balerinin genç rakibiyle aralarında yaşanan çekişmeyi konu alıyor.
Traileri buradan izleyebilirsiniz.
19 Ağustos 2010 Perşembe
Going the Distance
Sizi bilmiyorum ama ben romantik komedilere bayılıyorum.Drew Barrymore da kendime en yakın bulduğum sanatçılardan biri.
Filmi anlatmaya başlamadan size bir itirafım daha var. Ne kadar yaşlandığımı yaşıtlarıma bakıp anlamaya çalışan biriyim. Ama sokaktaki yaşıtlarıma değil. Yaşıtlarım olan ünlülere bakıyorum. Nasılsa onlarda bok gibi para var ve her istediklerini yaptırabiliyorlar.Benim yaşıtlarım da Drew Barrymore,Kate Winslet ,Angelina Jolie, Charlize Theron, Marion Cotillard,Milla Jovovich,Eva Longoria Parker,Mia Kirshner ve Fergie. Kendi aralarında bakınca içlerinde en genç görünen Marion Cotillard diyebiliriz.Verimli bir yılın kadınları.
Bazı filmlere gösterime girdikleri ilk gün girmeye çalışırım. Kimse bişey yazmadan, kimse bana bişey anlatmadan. En düşük beklenti ile izlemek isterim. Bu filmde gösterime girdiği ilk gün gitmek istediğim bir filmlerden biri.
Going the Distance uzak mesafeden ilişkilerini yürütmeye çalışan bir çiftin hikayesi yönetmeni Nanette Burstein. 2 Eylül 2010 da gösterime girecek film. Ülkemizde hangi tarihte girer emin değilim. Romantik komedi sevenlere duyurulur efendim.
14 Temmuz 2010 Çarşamba
THE TRUE BELIVER- ERIC HOFFER
Bu sezon dizisiz kaldım derken yeni bir dizinin varlığından haberdar oldum. Matt Bomer'a aşık olduğumu da belirtmeden geçmeyeyim. Dizimiz eski bir üçkağıtçı olan Neal Caffrey'nin FBI'a danışmanlık yapması üzerine kurulu.
Bahsetmek istediğim asıl konu dizi değil. Sizi bilmem ama ben dizilerdeki, kitaplardaki göndermeleri, sözleri, alıntıları, sinema filmlerini, kitapları merak eder ve bulurum.
Neal'ın arkadaşı Mozzie (Willie Garson) zaman zaman güzel göndermeler yapabiliyor. Pilot bölümde , yunan mitolojisinden İkarus'a bir gönderme yapmıştı. "You flew too close to the sun, my friend. They burned your wings" (Güneşe çok yakın uçtun dostum. Kanatlarını yaktı")
Başka bir bölümde yine Mozzie (Willie Garson)Eric Hoffer' dan bir alıntı yaptı: "We feel free when we escape even if it will be from the frying pan to the fire" (Kızgın tavadan ateşe bile olsa kaçarken, kendimizi özgür hissederiz.).
White Collar beni Eric Hoffer ile tanıştırdı.
Eric Hoffer'ın yaşam öyküsü film senaryasu gibi farklı ve mucizevi.Hoffer New York'da Alman Yahudisi göçmeni bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Altı yaşında bilinmeyen tıbbi sebeplerle kör oldu. Onbeş yaşında yine bilinmeyen sebeplerle görmeye başladı. Yeniden kör olabilme endişesiyle olabildiğince okumaya çalıştı.
Genç bir adamken her iki ebeveynini de kaybetti. Silahlı kuvvetlere başvurusu tıbbi gerekçelerle reddedildi. İşportada meyve satıcılığı, tarlalarda ırgatlık, maden işçiliği, dok işçiliği gibi çeşitli işlerde çalıştı.
1938 yılında Common Ground isimli dergiye gönderdiği mektup ilgi çekti. İş çevresinde karşılaştığı insanları gözlemledi ve hepsi de toplumsal hayatla ilgili kitaplarını yazmaya başladı. 1964 yılında California Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesinde danışmanlık görevine başladı. Ancak bu sırada hâlâ rıhtımdaki hamallık görevini yapmaya devam ediyordu.
Eric Hoffer'in yaşamı yazdıklarını merak etmeme neden oldu. Plato Yayıncılıktan çıkan The True Beliver'in çevirisi Kesin İnançlılar'ı sipariş ettim.Plato Yayıncılığın editörlerine sesleniyorum, özellikle kitabın adının çevirisini hiç beğenmedim.Beni tatmin etmedi kitabın türkçe adı. Kitabın içinde çeviriden yana sorun yok.
Kitle sosyolojisini anlayamıyorum. Kolektif bilinç kavramı bana her zaman çok itici gelmiştir. Eric Hoffer'ın kitabının bunları anlamamda yardımcı olabileceğini düşünüyorum. İnsanlar neden aşırı dinci,ırkçı,milliyetçi gruplara katılırlar? Tam ben bunları sorgular iken Çağrı bana hemen bir link uzattı bunu oku demek isteyerek.
http://www.thrivenotes.com/the-last-question/
Türkçesi için;
http://www.x-bilinmeyen.net/sonsoru/index.htm
Bakalım okuduklarım bana neler öğretecek...
28 Haziran 2010 Pazartesi
Şarap Afrodizyaktır
Geçen hafta sonu çok tatlı bir film izledim. Adı A Good Year. Film Fransa da üzüm bağlarının arasında dolaştırıyor sizi. İzlerken insanın canı şarap çekiyor. Nerdeyse bana Böğürtlen Şarabı isimli kitabı okuduğum zaman aldığım hazzı verdi.
Özellikle yaz akşamlarında soğuk şarap içmeye bayılıyorum. Bu ara Böğürtlen Şarabının yazarı Laura Esquavel 'in yazdığı bir kitabı okumaya başladım.
Afrodit Afrodizyak Yazılar Afrodizyak Yemekler adında. Okuması kolay akıcı,insanı gülümseten bir kitap.
Afrodit, Şili'li yazar Isabel Allende'nin çok değişik bir çalışması. Bu kitabı, edebi bir amaç gütmeden, yalnızca eğlenmek ve eğlendirmek için hazırladığını söyleyen yazar, Afrodit'in, okuruyla kendisi arasında özel, ironik ve mahrem bir sohbet olduğunu söylüyor ve bu kitabın erotik bir elkitabı, ya da bir yemek kitabı olmadığını, bir 'duyular kitabı' olduğunu vurguluyor.
'Erotizmi yiyeceklerden ayıramam bir türlü; bunu yapmak için bir neden de göremiyorum; tam tersine, gücüm ve neşem yettiği sürece her ikisinin de tadını çıkarmayı sürdürmeye niyetliyim. İşte, aşk ile iştahın sınırlarının kimi zaman tümden silinecek kadar bulanıklaştığı duyusal belleğimin çeşitli yörelerinde haritasız bir yolculuk demek olan böyle bir kitap yazma düşüncesi de bundan doğdu,' diyor kitabın başında.
Isabel Allende'nin son derece keyifli bir anlatımla sunduğu renkli anılarını, deneyimlerini, hepsi de göze ve kulağa son derece çekici gelen afrodizyak yemek tarifleriyle birleştirdiği bu sıradışı kitap, hem Isabel Allende hayranları, hem de yemekle özel zevkleri bir araya getirmeyi sevenler için olağanüstü güzellikte, unutulmaz bir başucu kitabı olacak.(Arka Kapak)
Tüm bunlar birbirlerini çağrıştırırken, bir arkadaşımla konuşurken, çıkan bir soruyu araştırmak istedim. Şarap bilimsel olarak afrodizyak olarak bulunmuş muydu?
Elbette ki şarap erkekleri olduğu kadar kadınları da etkiler. İngiltere'de yayınlanan bilimsel bir dergi olan Nature'da 1994'ten beri yayınlanan çeşitli çalışmalar alkol alımının kadınlarda libidoyu artırabildiğini öne sürmüştür. Bu araştırmalara göre alkol kadınlarda testosteron düzeyini artırır, ve bu da başka etkilerinin yanı sıra cinsel ilgi ve arzuları kısıtlı kişilerde bunları artırıcı yönde sonuçlar verir. Dr. Weil'e göre "fazladan alınacak küçük miktarlar libidoyu çarpıcı biçimde artırabilir. Tedavi cinsel ilgi ve arzu yoksunu kadınların yaşamlarını değiştirebilme potansiyeline sahiptir."
21 Haziran 2010 Pazartesi
DİLE GETİRİRSEM BÜYÜSÜ BOZULUR
Size de olur mu hiç? Bir duygu o kadar kocamandır ki, içinizde, sanki paylaşsanız, anlatmaya kalksanız, hakkını veremeyeceksiniz, sanki o duygu küçülecek gibi olur mu hiç?
Bu ara öyle hissettiğim bir dönem yaşıyorum. İçimdeki kocaman bir duygu ama bu ne bilmiyorum adı var mı kelimelere dökülür mü bilmiyorum. O kadar kopuk kopuk geliyor ki...
Sanki değişim geçirdiğim bir dönemdeyim.Şeklen değil içsel bir değişim büyük bir şey ama ne yöne gidiyorum bilmiyorum.Değişimin sonu ne olacak kestiremiyorum. Değişim şununla ilgili bile diyemiyorum.
Ne yazmayı ,ne konuşmayı becerebiliyorum.
Eskiden bir şelale idim. İnsanlara akardı duygularım, çok coşkundu engelleri tanımazdı bilmezdi. Sonra kırıldım. Biri benden güveni çaldı. İnsanlara duyduğum sonsuz güveni.Bir süre inkar ettim bu eksikliğin farkına vardığımı. Akamaz oldum. Şelaleden, sakin bir göle dönüştüm, huzurlu. Yeniden akabileceğim umudunu taşıyordum. Sonra bir başkası geldi benden umudu çaldı. Artık kurudum.
Beni kurtarmak için artık bir mucize lazım. Ya insanlar değişmek için çabalayacaklar, çevreci olacaklar yada küresel ısınma ile buzlar eriyecek. Yani bir felaket ile ancak eski halime geleceğim gibi hissediyorum.
Yalnızım. Yalnızlıktan keyif alıyorum.Başka insanlara sayılı saatlerde tahammül edebiliyorum. Oysa Mürşide mürid,müride mürşit gerek. İnsan tek başına gelişemez. Ne müridim var ne mürşidim.
Dün akşam kitapçıda dolaşırken kendimi Makalat'ı incelerken buldum. Almayı istediğim bir kitap idi ama o gün düşünmemiştim kitap mı beni buldu, ben mi onu buldum bilmiyorum.
Balık burcu mistizme meraklıdır denir. Merak etmemek elde değil masalsı ve büyülü şeyler bu konular.Başka dünyalara açılan kapılar. Zincirleme bir kazanın içinde gibiyim. Domino taşları birbirlerini deviriyorlar sanki.
Bir arayış dönemimde kabala ile tanışmıştım. 12 hafta verilen ödevleri yapmıştım. Son ödev çok güzeldi, bir ağaç dikmek gerekiyordu. Ağacım kocaman oldu. Belki benden sonra da var olacak. Yaşam ağacı. Başka bir kitap serisi geldi ardından Kabalist ve sonra Elif Şafak 'ın aşkı. Onlar bitti Ahmet Ümit'in Bab-ı Esrarı geldi. Ben aramadım, peşlerinden koşmadım kendiliğinden geldiler bana kitaplar. Üzerine deneyimler geldi.
Şimdi makalat beni nereye götürecek merak ediyorum....
"Aşk, ne de güzel bir günahtır ki, ona tövbe etmek kafirliktir. O öyle bir günahtır ki, ne arkasında kaçıp kurtulacak bir yol vardır, ne de önünde oturup dinlenecek bir durak vardır." Mevlana
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Kadın Patron Olduğunda
Efsanevi mucit, “ kadınlar tarafından yeni çalışma alanlarının edinilmesi ” ve “ kademeli olarak liderlik gaspı ” nı öngörüyor. Mühendis, fi...
-
pmdd için yani `premenstrual disforik bozukluk` için 20mg olanını doktorların verdiği ilaç. kullanımı ise regl den 14 gün önce her saba...
-
Mayıs ayının ilk haftası fitness a başlamaya karar verdim. Amacım en az bir sene haftada 3 gün spor yapmaya odaklanmak ve tam bir sene son...
-
Fitness sonrası sauna kullanmaya başladım. Saunanın kapısında bir seansın 300 kalori kadar yakmaya neden olacağı yazıyordu. Bende bu mekani...