yaşam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yaşam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Eylül 2010 Çarşamba

Lükse Övgü



Daha önceki kitap tanıtım yazılarımda size Can Yayınlarının Kırkmerak dizisinden bahsetmiştim. Lükse övgü bu dizinin yayınlarından biri.

Bir Sanattır Öğle Uykusu ile ülkemizde büyük ilgi gören Thierry Paquot, “Lüks dediğimiz nedir?” sorusuna, yine kendine özgü eğlenceli, zeki ve akıcı üslubuyla yanıt arıyor. Paquot, lüks deyince akla ilk gelen pahalı çantalar, parfümler, şık lokantalar, gösterişli eşyalar, hayal ötesi yolculuklar gibi unsurların çok daha dışına çıkarak, derinlere inerek ele alıyor lüks olgusunu. Dahası, sözcüğün çağrıştırdığı hemen her şeyin kökenlerine inip tekrar tanımlıyor bu olguyu.



Thierry Paquot lüksü, para ve ekonomi temelli bir toplumda insanın zamanını canının istediğince kullanabilmesi için bir araç olarak gösterirken, bir kere daha yerleşik düşüncelere şiddetle karşı çıkıyor. Lükse Övgü’de ele alınan lüks kavramı, ekonomik boyuttan çok öte bir davranış tarzı, kurtarıcı bir ölçüsüzlük, bireyi kendiyle uzlaştıran bir yaşama sanatı olarak öne çıkıyor. Paquot gereksiz olan şeylerin gerekli yanlarını keşfetme deneyimini “lüks” olarak adlandırıyor ve ona “ütopik” değerler yükleyerek belki de bu kavramı bugüne dek hiç irdelenmemiş yanlarıyla ele alıyor. Tabii ki lüksün mutluluk üzerine etkisini de gözden kaçırmadan sıralıyor düşüncelerini.



Thierry Paquot’nun Lükse Övgü’sü de tıpkı Bir Sanattır Öğle Uykusu gibi Can Yayınlarının Kırkmerak dizisi kapsamında yayınlanmış bulunuyor.



LÜKSE ÖVGÜ

Yazar: Thierry Paquot

Tür: Deneme

Çeviri: Orçun Türkay

Sayfa sayısı: 143

Fiyatı: 11,50 TL

Yayın tarihi: 21 Eylül 2010

28 Haziran 2010 Pazartesi

Şarap Afrodizyaktır



Geçen hafta sonu çok tatlı bir film izledim. Adı A Good Year. Film Fransa da üzüm bağlarının arasında dolaştırıyor sizi. İzlerken insanın canı şarap çekiyor. Nerdeyse bana Böğürtlen Şarabı isimli kitabı okuduğum zaman aldığım hazzı verdi.


Özellikle yaz akşamlarında soğuk şarap içmeye bayılıyorum. Bu ara Böğürtlen Şarabının yazarı Laura Esquavel 'in yazdığı bir kitabı okumaya başladım.
Afrodit Afrodizyak Yazılar Afrodizyak Yemekler adında. Okuması kolay akıcı,insanı gülümseten bir kitap.

Afrodit, Şili'li yazar Isabel Allende'nin çok değişik bir çalışması. Bu kitabı, edebi bir amaç gütmeden, yalnızca eğlenmek ve eğlendirmek için hazırladığını söyleyen yazar, Afrodit'in, okuruyla kendisi arasında özel, ironik ve mahrem bir sohbet olduğunu söylüyor ve bu kitabın erotik bir elkitabı, ya da bir yemek kitabı olmadığını, bir 'duyular kitabı' olduğunu vurguluyor.

'Erotizmi yiyeceklerden ayıramam bir türlü; bunu yapmak için bir neden de göremiyorum; tam tersine, gücüm ve neşem yettiği sürece her ikisinin de tadını çıkarmayı sürdürmeye niyetliyim. İşte, aşk ile iştahın sınırlarının kimi zaman tümden silinecek kadar bulanıklaştığı duyusal belleğimin çeşitli yörelerinde haritasız bir yolculuk demek olan böyle bir kitap yazma düşüncesi de bundan doğdu,' diyor kitabın başında.

Isabel Allende'nin son derece keyifli bir anlatımla sunduğu renkli anılarını, deneyimlerini, hepsi de göze ve kulağa son derece çekici gelen afrodizyak yemek tarifleriyle birleştirdiği bu sıradışı kitap, hem Isabel Allende hayranları, hem de yemekle özel zevkleri bir araya getirmeyi sevenler için olağanüstü güzellikte, unutulmaz bir başucu kitabı olacak.(Arka Kapak)

Tüm bunlar birbirlerini çağrıştırırken, bir arkadaşımla konuşurken, çıkan bir soruyu araştırmak istedim. Şarap bilimsel olarak afrodizyak olarak bulunmuş muydu?

Elbette ki şarap erkekleri olduğu kadar kadınları da etkiler. İngiltere'de yayınlanan bilimsel bir dergi olan Nature'da 1994'ten beri yayınlanan çeşitli çalışmalar alkol alımının kadınlarda libidoyu artırabildiğini öne sürmüştür. Bu araştırmalara göre alkol kadınlarda testosteron düzeyini artırır, ve bu da başka etkilerinin yanı sıra cinsel ilgi ve arzuları kısıtlı kişilerde bunları artırıcı yönde sonuçlar verir. Dr. Weil'e göre "fazladan alınacak küçük miktarlar libidoyu çarpıcı biçimde artırabilir. Tedavi cinsel ilgi ve arzu yoksunu kadınların yaşamlarını değiştirebilme potansiyeline sahiptir."

21 Haziran 2010 Pazartesi

DİLE GETİRİRSEM BÜYÜSÜ BOZULUR


Size de olur mu hiç? Bir duygu o kadar kocamandır ki, içinizde, sanki paylaşsanız, anlatmaya kalksanız, hakkını veremeyeceksiniz, sanki o duygu küçülecek gibi olur mu hiç?
Bu ara öyle hissettiğim bir dönem yaşıyorum. İçimdeki kocaman bir duygu ama bu ne bilmiyorum adı var mı kelimelere dökülür mü bilmiyorum. O kadar kopuk kopuk geliyor ki...

Sanki değişim geçirdiğim bir dönemdeyim.Şeklen değil içsel bir değişim büyük bir şey ama ne yöne gidiyorum bilmiyorum.Değişimin sonu ne olacak kestiremiyorum. Değişim şununla ilgili bile diyemiyorum.

Ne yazmayı ,ne konuşmayı becerebiliyorum.

Eskiden bir şelale idim. İnsanlara akardı duygularım, çok coşkundu engelleri tanımazdı bilmezdi. Sonra kırıldım. Biri benden güveni çaldı. İnsanlara duyduğum sonsuz güveni.Bir süre inkar ettim bu eksikliğin farkına vardığımı. Akamaz oldum. Şelaleden, sakin bir göle dönüştüm, huzurlu. Yeniden akabileceğim umudunu taşıyordum. Sonra bir başkası geldi benden umudu çaldı. Artık kurudum.
Beni kurtarmak için artık bir mucize lazım. Ya insanlar değişmek için çabalayacaklar, çevreci olacaklar yada küresel ısınma ile buzlar eriyecek. Yani bir felaket ile ancak eski halime geleceğim gibi hissediyorum.

Yalnızım. Yalnızlıktan keyif alıyorum.Başka insanlara sayılı saatlerde tahammül edebiliyorum. Oysa Mürşide mürid,müride mürşit gerek. İnsan tek başına gelişemez. Ne müridim var ne mürşidim.

Dün akşam kitapçıda dolaşırken kendimi Makalat'ı incelerken buldum. Almayı istediğim bir kitap idi ama o gün düşünmemiştim kitap mı beni buldu, ben mi onu buldum bilmiyorum.

Balık burcu mistizme meraklıdır denir. Merak etmemek elde değil masalsı ve büyülü şeyler bu konular.Başka dünyalara açılan kapılar. Zincirleme bir kazanın içinde gibiyim. Domino taşları birbirlerini deviriyorlar sanki.

Bir arayış dönemimde kabala ile tanışmıştım. 12 hafta verilen ödevleri yapmıştım. Son ödev çok güzeldi, bir ağaç dikmek gerekiyordu. Ağacım kocaman oldu. Belki benden sonra da var olacak. Yaşam ağacı. Başka bir kitap serisi geldi ardından Kabalist ve sonra Elif Şafak 'ın aşkı. Onlar bitti Ahmet Ümit'in Bab-ı Esrarı geldi. Ben aramadım, peşlerinden koşmadım kendiliğinden geldiler bana kitaplar. Üzerine deneyimler geldi.

Şimdi makalat beni nereye götürecek merak ediyorum....

"Aşk, ne de güzel bir günahtır ki, ona tövbe etmek kafirliktir. O öyle bir günahtır ki, ne arkasında kaçıp kurtulacak bir yol vardır, ne de önünde oturup dinlenecek bir durak vardır." Mevlana

9 Haziran 2010 Çarşamba

Nasıl Jenifer Aniston'unki gibi güçlü ve seksi bacaklara sahip olursunuz?



Sevmesem de Jennifer Aniston 'u (Angelina Jolie sevenlerdenim)yiğidi öldürüp hakkını yememek lazım. Hollywood 'un en iyi vücutlarından birine sahip.Genetik harikası olduğu için bu vücuda sahip de değil.Bu vücududa çok çalışarak,yoga ve pilates yaparak sahip oldu.

Oyunculuğa ilk başladığı zamanlarda yapımcılar ona incelmesini, saç renginide daha açmasını söylemişler. Başarılı olmak isteyen Jennifer bu tavsiyeleri dinlemiş.


İşin özü azim sanırım. Lise balosuna giderken çekilmiş bir fotosu ve son yıllarda çekilmiş bir fotosunu yanyana görüyorsunuz.

Bakımlı kadın güzeldir mottosunun ispatı bu kadın. Çirkin ördek yavrusundan kuğuya dönüşmüş. Gelelim asıl konumuza bu vücudu nasıl yapmış!

Jen’in Yoga eğitmeni Mandy Ingber Jen in kullandığı bacak şekillendirme tekniklerini şöyle anlatıyor;

1. Bacaklarinizi haftada en az 3 kere 30-60 dakikalik kardiyo hareketleriyle sıkılaştırın. Many koşmayı, bisikleti veya yürümeyi öneriyor.

2. Üst bacaklari "temple pose" ile 30 sn tutarak güçlendirin, sonra 8 mini yoga squat yapın.


3. Baldırlarınızı ayak parmaklarınızın uçlarına 8 kere çıkıp inerek sıkılaştırın, ardindan 8 adet aynı hareketin hızlı versiyonunu yapın.


Bacakların muhteşem görünmesinin diğer bir adımı bakım. Ağda sonrası peeling yapıp (ölü derilerin uzaklaştırılması) nemlendirici sürün ipeksi yumuşaklıkta bacaklarınız olacaktır.

Özellikle yaz aylarında daha hoş bir görüntü için otobronzerlardan yardım alın. Hafftada bir kere otobronzer bir ürün kullanmanız kısa etekler ve şortlar giydiğiniz zamanlarda bacaklarınızın daha hoş görünmesine neden olacaktır.

10 Mayıs 2010 Pazartesi

SAUNA



Fitness sonrası sauna kullanmaya başladım. Saunanın kapısında bir seansın 300 kalori kadar yakmaya neden olacağı yazıyordu. Bende bu mekanizmayı ve saunanın çıkışını, sağlığa etkisini merak ettim. Sıcaktan bunalacağımı düşünüyordum. Aynı nedenden hamama bile gitmeyen insandım. Spor sonrası 10 dakika deneyebilirim dedim ve ilk defa ellerimin üzerindeki derinin bile terlediğini gördüm. Verdiği his inanılmaz rahatlatıcı idi.
Sonra arkadaşım Tolganın (nam-ı diğer Niketese )ekşi sözlükte ,sauna başlığı altına yazdıklarını okudum

'' Evet saunaya girdiğimizde bolca terleriz. Terlemek vucuttaki toksinlerin, kimyasallarin ve yağlarinin atılması için iyi bir yoldur. Derimiz nefes alır, gÖzenekleri açılır... Ayrıca dakikada ortalama 75 kere atan kalbimiz, saunaya girildikten sonra dakikada 150 atışa kadar ulaşmaktadır. Bu artış ile vucuttaki kan dolaşımı hızlanmaktadır. Ancak sıcaklık yüzünden damarların halihazırda genislemesi sebebi ile kan basinci artmamaktadir. Bu sayede, yani kan dolaşımının hızlanmasına bağlı olarak dokularin kendini onarimi, zararli madelerin dokulardan uzaklaştırılması daha hızlı gerçekleşebilmektedir.

Ayrica zayıflamak isteyenler icin de saunalar bire bir çözümdür. Yattığınız yerden kilo verirsiniz. çünkü vucut yağlari 43 santigrat dereceden sonra suda çözünebilecek hale gelirler. Bu da demektir ki, bu yağlar, yaklaşık 50 santigrat derece olan saunalarda vücut içindeki suda çözünür hale gelip, terleme yolu ile, diğer toksinleri de yanına alarak vücuttan atılabilir. Hatta bu yağları yakma işlemi o kadar hızlı ve çabuk olur ki 10 dakikalik bir sauna seansı yaklasik 600 kalorilik yağ yakılmasina denk gelmektedir. Ki bu da yaklasik 1 litre terlemek demektir. Yani hafif tempoda 10 kilometre kosmak veya yuksek tempoda yarım saat basketbol oynamak ile aynı şey. Ancak burada dikkat edilmesi gereken en onemli sey su kaybını hemen telafi etmek gerektigidir...''

Niketese'nin bu yazısının devamı ve erkeklere uyarılarını buradan okuyabilirsiniz.

Fince bir sözcük olan sauna, terleme banyosu anlamına gelir. Eskiden odun sobalarını av etlerini ve somon balıklarını pişirmek için kuran Finliler, daha sonra bu sıcak mucizenin sağlık ve gençlik kaynağı olduğunu keşfetmişler.

Sauna kültürü her ne kadar Finlandiya kökenli olarak bilinse de asıl ortaya çıktığı bölge Orta Asya’dır ve buradan Rusya’ya oradan da İskandinav ülkelerine geçmiş ve sonraki gelişimini de Finlandiya’da gerçekleştirmiştir. O dönemde Finliler ahşaptan kulübeler inşa edip bu kulübelere düz taşlar dizerlerdi ve alttan odunla ısınan taşların üzerine su dökerek yoğun bir şekilde buhar oluştururlardı.

Finliler’ bir kadının en güzel olduğu zaman, saunadan çıktıktan bir saat sonraki halidir’ der. Bunun en basit açıklaması, sıcağın etkisiyle vücudun mutluluk hormonları serotonin ve endorfin hormonlarından bol bol salgılamasıdır. Saunadan çıkıp, soğuk suya girildiğinde ise, adeta bir gençlik mucizesi yaratılmış olur: Dolaşım hızlanır, cilt pespembe ve pırıl pırıl bir görünüm alır.

Sauna insanların oturur vaziyette bedenindeki sıvıyı attığı yerdir. Sauna aktif olmayan durumda iken iyi bir şekilde vücuttaki sıvıyı atmak için birebirdir.

Aktif olan bedenden sıvı atmada oluşan yorgunluğun tam tersine saunada terleme ile yorgunluk giderilir. Böylece dinlenerek vücudunuzda ki toksinlerden ve fazla kilolardan kurtulmanıza yardımcı olur.

Kötü toksinler ve metabolizma artıklarının vücudun gözeneklerinden terleme yoluyla uzaklaştırılması genel rahatlama ve gevşemeyi sağlar.

Böylece saunada iken aynı zamanda yorgunluk giderilir, aynı zamanda da vücuttaki toksinler atılır.

Beden, ısı değişimleriyle kalp atım sayısı yani nabız arasında doğrusal bir ilişki vardır. Saunadaki sıcak hava sayesinde vücut ısısı artar böylece haliyle nabız artışı da beraberinde artar. Saunada nabız istirahat haline göre %50 – 60 artar dakikada 100 – 150 atıma çıkabilir. Nabızdaki bu hızlı artışa karşın kan basıncında sistolde çok hafif bir artış olur. Bu sebeple bedenin dolaşım sistemine binen gerçek yük düşüktür.

Buna göre yapılan bir araştırmaya göre çok iyi dayanıklı sporcularda yapılan nabız karşılaştırmalarında 90 C ısısındaki bir saunada 20 dakika kalmak nabız ölçümlerinde 4000 m. koşuya eşit olduğu görülmüştür. Bu nedenle düzenli sauna kullanımının yararları oldukça fazladır.


Sauna içerisinde sıcak ve kuru havanın bulunduğu ,insanların rahatça yatıp oturabilecekleri kadar büyüklüğü olan ahşaptan yapılmış bir çeşit sıcak hava banyosudur. Genel olarak saunada sıcaklık 40 ile 90 C derece arasındadır. Hararet tavan yüksekliğinde 100 C dereceyi bulur.


Sauna nasıl çalışır ve bize ne gibi faydaları vardır?

• Sauna; kalp, dolaşım ve sinir sistemini düzenleyen bir kültür-fizik olayıdır. İnsan vücudundaki hızlı, yoğun sıcaklık artışları ve düşüşleri saunanın ana prensibini oluşturmaktadır.

• Deri tabakasının üst düzeyinde sıcaklık normalden 10° C daha fazla yükselir, aynı zamanda deri tabakasının altında sıcaklık normalden 1° C daha artar. Bu da vücuttaki hastalıklara karşı koyan madde olan antikor üretimini artırır.

• Kan damarları genişlediği için kan akışı hızlanır. Organizmamız vücut sıcaklığını deriyi soğutarak sabit tutmaya çalışır ve yoğun bir terleme ile reaksiyon verir. Deri, ölü hücrelerden temizlenerek canlanır. Yumuşak ve pürüzsüz bir yüzeye sahip olur.

• Yoğun terleme, insan vücudundaki su ve toksinlerin dengesini ayarlar. Özellikle spor yaptıktan sonra saunaya girilmesi tavsiye edilmektedir. Bunun sebebi olarak da kas ağrılarına neden olan laktik asidin terleme yoluyla atılması gösterilmektedir. Finli atletlerin mukavemet sporlarındaki başarısının saunadan kaynaklandığı düşünülmektedir. Günümüzde düzenli sauna banyoları başarılı atletlerin çalışma programlarında yer almaktadır.

• Sporcular egzersize gösterdikleri uyum sonucu terlediklerinde fazla tuz kaybetmezler; sulu terlerler. Sauna, insanın pasif durumda iken sulu terlemesini sağlar. Böylece aktif terlemede oluşan yorgunluğun tam tersine saunada terleme ile yorgunluk giderilir.

• Düzenli sauna banyoları solunum yollarının daha düzenli çalışmasına da yardımcı olmaktadır.

• Sauna banyosu kardio-vaskular sistemini ve kan basıncını olumlu yönde etkileyerek, kalbe ve bütün kardio-vaskular sistemine stressiz bir antrenman yaptırmaktadır.

• Sauna, toplam kan proteinlerinde artışa neden olur. Bu artış da dokulara daha fazla oksijenin ulaşmasını sağlar.

• Negatif iyonlar sıcak taşlara serpilen su ile havaya fışkırırlar ve aldığınız nefes ile vücudunuza girerler. Bu iyonların görevi sizi iyi ve mutlu hissetmenizi sağlamaktır. Son yıllarda keşfedilen bu etki ile dünyada farklı uygulamalar yapılmaktadır. Hatta kanserin tedavisinde bile iyon jeneratörleri kullanılmaktadır.

• Soğuk duşla tamamlanmış ve kurallarına uygun olarak yapılan sauna ziyaretlerinin yararları görüldüğü gibi çok geniş bir yelpazeye sahiptir. Sauna ile günlük yaşamın bütün stresinden ve yorgunluğundan kurtulur, yaşamdan keyif alırsınız.


• Sauna cilt güzelliğinin yanı sıra bazı bölgelerde istenmeyen yağlanma ve selülit oluşumunu engeller. Kısaca sauna vücud sağlığı ve güzelliği için mükemmel bir yoldur.



• Sauna ile metabolizmanın çalışması hızlanır ve terleme için enerji gerekeceğinden bir sauna seansında yaklaşık 300 kalori yakılmış olur . Bu miktar 3-4 km koşmakla aynı değerdedir.

• Saunada konforlu terleme olan sulu terleme sağlanır (egzersizde olduğu gibi yüksek tuz kaybı olmaz) bu sayede vücuttan kurşun, nikel, cıva gibi zararlı toksinler atılmış olur.

• Programlı sauna banyoları solunum yollarının düzenli çalışmasına yardımcı olur.

• Sauna banyosu kardio-vasküler sistemi ve kan basıncını olumlu yönde etkiler, kalbe ve tüm kardio-vasküler sisteme stressiz antrenman yaptırır.

• Akşamları yapılacak bir sauna seansı stresli günün bütün yorgunluğunu atmanızı sağlar, bu sayede derin ve rahat bir uykuya dalmanıza yardım eder.




• Saunadan hemen sonra insan kendini yeniden doğmuş gibi hisseder. Dinlendirir, bendensel ve ruhsal olarak rahatlatır ve mutlu kılar. Savunma sistemini güçlendirir, enfeksiyonları engeller. Yüksek ve düşük tansiyonda kan basıncının ayarlanmasını kolaylaştırır.

• Dış görünümdeki değişiklikler hemen fark edilir. Zayıflamaya yardımcı olur. Çeşitli fonksiyon bozukluklarında (astım, baş ağrısı, yüksek tansiyon vb.) pozitif etki yapar. Ancak saunanın etkileri doğru uygulandığında pozitif olur.

Sauna herkese farklı faydalar sağlamaktadır. Bu konuda herkesin fikir birliğine vardığı konu ise düzenli sauna kullanımının beden ve ruh sağlığına iyileştirici etkisinin olduğudur. Saunanın genel çalışma prensibi insan vücudundaki yoğun sıcaklık artış ve azalışlarına dayanır.

5 Mayıs 2010 Çarşamba

Gelecekteki Sevgiliye Mektup


Erkeğim,

Tüm hayatım boyunca senin gelmeni bekledim. 30'undan sonra her haltı biliyorum ben havalarına girip öğrenmeyi bırakan erkeklerden çok fena yorulmuştum. Senin gözlerinde ise bir çocuğun ışıl ışıl meraklı gözlerini görüyorum. Spor yapmak gereklilik değil, hala oyun oynamak anlamına geliyor senin için. Sanırım o yüzden bu kadar olumlu bakıyorsun dünyaya. Kanındaki seratonin miktarı sağlıklı yaşamandan geliyor olmalı.

Şimdiye kadar hep vermeyi denedim. Seninle beraber ilk kez almanın ne kadar keyifli olduğunu öğreniyorum. Beni geliştiriyorsun. Seninle birlikte iken ben de meraklı bir çocuğa dönüşüp yeni şeyler öğreniyorum. Yeni lezzetler tadıyorum. Yeni yerler görüyorum. Yeni fikirler ediniyorum.
Şimdiye kadar düşünmediğim şeyleri düşünmeme neden oluyorsun.
İlk kez bir adam düşünsel tatmin duygusunu bu denli yoğun yaşatıyor bana.
Küçük hesaplar adamı değilsin.
Dedikodu yapmazsın , kimseyi yargılamazsın.
Hayatta herkes yanlış şeyler yapar bir gün benim başıma da, senin başına da böyle şeyler gelebilir. O yüzden yargılamak yerine yanında olalım dersin.
Benim daha iyi bir insan olmamı sağlıyorsun.
Bazen çok fazla iyi niyetli olduğumda, zarar göreceğimi hissettiğinde de gözlerimi açıyorsun.
Mesafe koymam gereken insanları ayırd edemediğimde, direk 'ondan uzak dur' demiyorsun bana sorular soruyorsun. Soruların ile karşımdaki insanı anlamama yardımcı oluyorsun.
Asla emir cümleleri kurmuyorsun.
'Sen zaten hep böylesin' gibi tavırlara girmiyorsun.
Sana saygım ve hayranlığım gün geçtikçe artıyor.
Seni çok özledim çabuk gel......

Sour

22 Nisan 2010 Perşembe

Bu ülkede kadın olmak


Sabah saatleri, Taksim otobüsü… Yanımda genç, güzel bir kadın…
Ben yaşlarda, havalı…
Arkamızdaki koltuklarda bi çift kavruk yurdum krosu… (bu krolar durakta otobüs beklerken bana yalana yalana bakmış ve rahatsız etmişlerdi)
Oturduk, uyku sersemiyim zaten.
Taktım mp3 çaları, devam…
Sırtımda, belimde rahasız edici darbeler… (hayvanat, arka koltukta dizleriyle ön koltuğun sırtını tepeliyor yerleşmek bahanesiyle, aldırmıyorum)
Birazdan yanımdaki kız, arkaya dönerek bağırmaya başlıyor. Kulaklığı çıkartıyorum…

Arkadaşım, dizlerine sahip olur musun, rahatsız oluyorum” demiş
arkadaki hanzo da diklenmiş, terslenmiş… kKzla hırlaşmaya başlamışlar…

O esnada adamın çok dik ve “bak döverim seni” ses tonuyla kadına “aptal karı” “git başka yerde aran” “kendini mi göstermeye çalışıyorsun otobüse” diye hırladığını duydum…

Hatta bi ara kızın sırtını dayadığı ön koltuğa vurdu filan adam. Kız da (helal olsun!) çatır çatır verdi cevaplarını… Ne var ki hınca hınç dolu otobüsten yavaş yavaş memnuniyetsiz sesler yükselmeye başlamıştı…

Biz de senden rahatsız oluyoruz, kapasana çeneni
Bu ne ya car car, bi susmadı kadın”
buna benzer şeyler…

Kız dönüp herkese ayarını verdikten sonra ("size ne ya, onunla benim aramda bişey, siz niye karışıyorsunuz?" diyerek) telefonla polisi aradı. (bu arada adamı alıp arkaya oturttular)
Uzun uzun ilgili kişiye ulaşmaya çalıştıktan sonra, ilgili polisi buldu ve derdini anlattı.

Bu esnada konuşmayı dinleyen otobüs iyice dellenmişti… Kıza açık açık hırlamaya sonra bağırmaya başladılar…

Derdin ne senin be, gitti işte arkaya çocuk
Ne büyütüyosun, televizyonlara mı çıkmak senin derdin”

Kız dönüp yapıştırverdi;
Ben televizyonda çalışıyorum zaten

Ama giderek yükselen tansiyon… Of… Bir kadın avaz avaz bağırmaya başladı;
gelsin polisler, ben şahidim… çocuğun hiçbir suçu yoktu!!!”
Ardından kalabalıktan uğursuz bi gürültü yükseldi… Hepsi kıza yiyecekmiş gibi, tiksinerek bakıyorladı ve avaz avaz bağırıyordu herkes…
Kız da karşılık verirken bağırmaya başladı… 1-2 kişi kızın üstüne yürüdü hatta tehditle… Resmen bir linç başlayacaktı sanki az sonra;
Ama kız bi adım atmadı geri…

Hayretler içindeydim… Bu toplumun parçası olduğum için, bu insanlarla (üstelik kadın-erkek, genç-yaşlı, herkes!) aynı havayı soluduğum için utandım, utandım…
Kalkıp bişeyler söylemek istedim ama kız aslan gibi, panter gibi savunuyordu zaten kendini… Bir ara “siz nerden biliyosunuz, benim yanımdaki şahit işte” diye bağırırken kafa salladım sadece…

Tacizci itler E6 dan çıkar çıkmaz indiler,
sonra da polisler kesti otobüsün yolunu, kız indi, arkasından herkes küfür, kıyamet… Kızı polislere bırakıp yola devam etti otobüs…
Müteakip 10 dakika boyunca herkes ama herkes bir ağızdan kızı kötüledi otobüste, aşağıladı, küfretti arkasından…

Dayanamadım artık 10 dakika sonra yavaşça ayağa kalktım… Herkese baktım öylece…

Gayr ı ihtiyari susup bana döndü tüm otobüs;

O kadın gerçekten tacize uğradı” dedim teker teker hepsinin yüzüne bakarak, sakince… tık çıkmıyordu…
“O koruduğunuz adamlar, ta otobüs durağındayken beni de taciz etmişlerdi. otobüse bindikten sonra da o kızı ettiler… haklıydı o” dedim

Bundan sonra lütfen tam bilmediğiniz şeyleri yargılamayın” deyip bıkkınlıkla indim otobüsten…
Hala kimseden tık çıkmıyordu…

Utandım… Ne diyeyim ki…
Kadınlı erkekli bi güruhun, resmen modern bir “vurun kahpeye” temsiline şahit oldum bugün…

….

Bu ülkeden bazen gerçekten çok fazla nefret ediyorum

17 Nisan 2010 Cumartesi

BİR SAVAŞ HİKAYESİ



Dün akşam şahane bir tiyatro oyununa gittim. Bir kaç ay olmuştu tiyatroya gitmeyeli. Dün Ferhat aradı ve fazla biletim var bu akşam için oyuna gelmek ister misin dedi. Uzun zamandır görüşememiştik iyi bir fırsat olur diyerek kabul ettim.Hangi oyuna gideceğimizi bile bilmiyordum. İyi ki beni davet etmiş, iyi ki bu oyunu izleme şansım olmuş dedim tiyatrodan çıkar iken.

Amerikalı Yazar Jeanne Beckwith’in yazdığı, Esra Ege’nin Türkçe’ye çevirdiği oyunu, Aclan Büyüktürkoğlu yönetiyor.

Oyunda, askeri bir üstte kendi ordu mensuplarının üzerine ateş açmaya başlayan askeri doktor ile sonrasında gelişen olaylar anlatılıyor.

Oyun insanların, ’’Ne kadar çok kandırıldığı’’, ’’Güler yüzün her zaman doğru yüzü göstermediği’’, ’’Kavgaların çatışmaların arkasında kimlerin ne tür beklentileri bulunduğu’’ gibi konu başlıkları içeriyor.


Şinasi sahnesinde pek çok oyun izledim. Düne kadar bu kadar iyi kullanılmamış idi sahne.Oyunda sinema efektlerini tiyatronun olanakları dahilinde kullanılmış. Neredeyse bir savaş veya çatışma ortasında kaldığım hissine kapıldım.Sadece kısa bir sahnede bir sinema salonunun dışını görüyoruz, bunun dışında hep iç mekan. Dekor ve efektler şinasi sahnesinde gördüğüm en iyi çalışma idi.



Çok deneyimli, işlerini iyi yapan bir kadro var oyunda.Dekor tasarımı Murat Gülmez, kostüm tasarımı Gülümser Erigür, Işık tasarımı Mehmet Yaşayan imzasını taşıyan oyunda, Ahmet Türkoğlu, Aylin Gürsoy Ariöz, Bahadır Karasu, Cahit Öztüfekçi, Koray Karaca, Mithat Erdemli, Savaş Tamer, Seda Oksal, Eren Oray, Şahap Sayılgan, Berna Yılmaztürk, Bora Godri, Burcu Özcan, Burcu Petekkaya, Emrah Çakıl, Emrah Ersoy, Eray Çelik, Ezgi Can, Gökhan Korkusuz, Gökhan Yılmazer, Hüseyin Ataseven, Mithat Abacı, Murat Özdemir, Nihal Erdoğan, Özge Korgun, Özlen Tamer, Sine Zeynep Eteke, Tamer Yurtbaşı, Umut Kılınç, Yaseri Şahbudak rol alıyor.

13 Nisan 2010 Salı

YENİ KİTAPLARIM GELDİ


İnternetten alışveriş yapan ve yapmayı seven biriyim. Kitaplarımıda genelde internetten sipariş veriyorum bu iş için kullandığım iki site var. www.idefix.com ve www.kitapyurdu.com .

Gün içinde bir çağrışımdan diğer çağrışıma sıçrarken bazen bir kelime sizi bir kitaba götürüyor. Bende almak istediğim kitapları ekliyorum satın almak istediklerim listeme.Bir nedenden merak ediyorum bir kitabı eğer o an o listeye atmazsam almak istediğimi unutabiliyorum. Almak istediğim 84 tane kitap listede bekliyor.

En son bu gördüğünüz üç kitabı sipariş ettim. Ve nihayet kendilerine kavuştum. Sizleri bilmiyorum ama ne kadar büyürsem büyüyeyim çocuk kitaplarını hala çok seviyorum.

Sefarat yahudilerinden masallar da merak ettiğim bir çocuk kitabı idi önce kendim okuyup sonra 4,5 yaşındaki yeğenim damlaya vereceğim. Can çocuk yayınlarından çıkmış.

Sefaradlar; Katolik Krallar, Kastilyalı İsabella ve Aragonlu Ferdinand tarafından 1492’de İspanya’dan sürülen Yahudilerin soyundan gelirler. Bu sürgün sonrası Portekiz’e, Kuzey Afrika’ya, Kuzey Avrupa’ya, İtalya’ya , Avusturya’ya, Mısır’a ve Filistin’e dağılırlar. Elbette kendi kültürleri ile yerleştikleri bölgelerin kültürlerini birbirleriyle harmanlarlar. Dünyanın birbirinden ayrı bölgelerine yerleştikleri için bugünün Sefaradları belki de en zengin kültürel çeşitliliğe sahip toplulukları arasındadır. Kendisi de Sefarad bir geçmişe sahip olan Pfister - Mesavage, İsviçreli baba ve New Yorklu annenin etkisiyle üç ayrı kültürden beslenmiştir. Avrupa seyahatleri sırasında Sefarad kültürüyle tanışır ve bu yönde çalışmaya başlar. İşte bu kültürel çalışmaların ürünü Sefarad Yahudilerinden Masallar. Masalların geneline baktığımız zaman hepsi bambaşka bir olayı anlatsa da, hepsinin ortak noktası kahramanların keskin zekası! Her ne kadar başka insanlar, topluluklar tarafından yazılmış olsalar da masallar; tüm insanlığın ortak mirasıdır. Bunun güzel örneklerinden birisi Sefarad Yahudilerinden Masallar.

[Sefarad Yahudilerinden Masallar / Vanessa Pfister - Mesavage / Çev.: Feyza Zaim / Can Yayınları / Çocuk]



Kadın beyni kitabını Evrim'in Eyüp Can ın yazdığı bir makaleye link vermesi sonucunda merak ettim. Ve hemen okumaya başladım. Okudukça ilgimi çeken yerleri sizler ile paylaşırım şimdilik kısaca örnek verirsek kitapta diyorki ;

Kadın beyninde erkeklere oranla daha fazla ayna nöron'u bulunur. Bu sayede yüz ifadelerini okuma, ses tonlarını yorumlama ve duygusal degisimleri farketme konusunda uzmanlasmislardır.

-Ayrıca kadınlardaki yüksek östrogen salgısı, beyindeki içgüdü gelişimini arttıran bir faktördür.

-Erkekler duygusal deneyimler esnasında beyinlerinin tek tarafını kullanirken, kadınlar iki tarafını da kullanırlar.

-Kadınlar duygusal olaylar konusunda çok hassas ve detayları hatırlamada çok güçlüdürler. Erkekler ise; seks, öfke ve tehdit durumları dışında, duygusal olayları hatırlamada zayıftırlar.

-Kadınların endişe durumu erkeklere oranla 4 kat daha fazladır.


[KADIN BEYNİ /Dr. Louann Brizendine/ Çeviren: Zeynep Heyzen Ateş/ Kelebek Yayınevi]




Sebahat bundan bir iki ay evvel bana Nermin Bezmen'in Kurt Seyt ve Shura isimli kitabını önermişti. Tesadüfen denk geldim ve aldım kitabı (bu defa ki internet siparişi değildi) Öyle akıcıydı ki sanırım 3 günde bitirdim. Çarlık rejiminin yıkılması ve sonrasında İstanbul'a sığınan Ruslar ve Kırım Türklerini anlatıyordu roman geri planında. O ara kitapta olan bahsi geçen yemekleri yapıp ,müzikleri bulup arkadaşlarım ile bir rus gecesi yaşamak istemiştim.Detayları www.caylakasci.com da bulabilirsiniz .


O dönem helen insanları ve yaşadıklarını merak etmiştim o yüzden satın almak istediğim kitaplar listeme eklemiştim Beyoğlunda beyaz ruslar kitabını. Henüz okumaya başlamadım şöyle bir gözgezdirdim. Arka sayfada bulunan fotoğraflara baktım dönemi hayal ettim.

1917 Rus Devrimi'nden Türkiye'ye kaçan, Çarın ordusuna mensup generallerin, askerlerin ve onların ailelerinin yani Beyaz Rusların, Beyoğlu'nda verdikleri yaşam savaşının anlatıldığı bu eser, Jak Deleon'un araştırmaları sonucu yazdığı önemli ve zevkli bir anı araştırma.

Jak Deleon'un yengesi Nataşa'nın anıları döneme ışık tutuyor. Yakın tarihimizden tanıdığımız ve hatırladığımız (Yalı Restaurant - Todori ve Madam Taskin) Madam Taskin gerçekte bir baronesmiş. Barones Valentin Taskin.

Daha nice soylunun gazinolarda kibrit satarak, piyano çalarak, bale yaparak, hastabakıcılık yaparak yaşam savaşı verirken, votkadan ve eğlenceden vazgeçmeyerek Beyoğlu'na eğlenceyi getirmelerinin öykülerini dinlerken çok eski Rus müziklerinin coşkusunu yaşayacaksınız.

Yazar Jak Delon, kaleme aldığı “Beyoğlu’nda Beyaz Ruslar” adlı eserinde Türkiye’ye kaçan Beyaz Rusların hayatını anlatırken, o dönemleri yaşayanların anılarına da yer veriyor. Eserde bir Beyaz Rus,Türkiye’yi seçme nedenlerini, “Rusya’dan kaçarken hep şunları düşündük: İspanyol engizisyonundan kaçan Yahudilere kapılarına açan tek ülke olan Türkiye, 1920’lerde bizi de geri çevirmeyecektir” sözleriyle özetliyor.

1905 yılında Çarlık Rusyası’ndaki meşrutiyet devrimi sırasında, ülkelerinden kaçmak zorunda kalan 30 bine yakın Rus’un da Türkiye’ye sığınarak hayatlarını kurtarabildikleri tarihi kaynaklarda yer alıyor.

[Beyoğlu’nda Beyaz Ruslar /Jak Delon/Remzi Kitabevi]

12 Nisan 2010 Pazartesi

MEDIUM (Bu Kocadan İstiyorum ! )


Bir süredir MEDİUM dizisine bağımlı oldum. Her sabah işe gitmeden evvel kahvaltımı yaparken izliyorum.Ve evrene mesajım secret falan işe yarıyor ise; bana bu kocadan gönder!

Patricia Arquette'i True Romance filminden beri severim. Allison Dubois (Patricia Arquette) üç çocuklu bir anne, sadık bir eş ve bir hukuk öğrencisidir. Ölülerle konuşabildiğini, rüyalarında geleceği görebildiğini ve insanların düşüncelerini okuyabildiğini fark eder, akabinde yeni yeteneklerini cinayet soruşturmalarında kullanmak üzere insanları ikna etme çalışmalarına başlar.Dizinin temeli bu.


Beni cezbeden yanı paranormal olaylardan çok aile yaşamları. Kadının her gece abuk rüyalar görüp gecenin bir yarısı kocasını sarsarak uyandırması. Adamın da büyük bir sabır ve ilgi ile dinleyip sakinleştirmesi, öneriler sunması. Böyle bir adam istiyorum hayatıma diyorum. Ne çok yakışıklı, ne çok karizmatik. İyi biri sabırlı sevgi dolu, iyi baba ve iyi koca ve en önemlisi kadının en iyi arkadaşı. Kızlarıda birbirinden şeker. Aile olarak paketi alıyorsak üç kızı da alırım. İnsan onlar sayesinde anneliğe özeniyor.

Diziyi merak edenler için son not ; Medium dizisinin basrolundeki Allison Dubois, gercekten de Dubois soyadlı ve hem polis teskilatina hem de juri kuruluna danismanlik yapan psişik guclere sahip olduğu iddia edilen bir kadindan esinlenerek yaratılmış bir karakterdir, dizi için de danışmanlık yapmaktadır.

8 Nisan 2010 Perşembe

ATEŞBÖCEĞİM MİSİN ?


Benim ayarımı eski türk filmleri, beyaz atlı prensli masallar ve holivud romantik komedileri bozdu. Üzerine Aysel Gürel, Fikret Şenez tuz biber oldu. Bana aşkın nasıl olması gerektiğini tüm yaşamımda haykırıp durdular. Bir kere fedakar olacaktın, sevdin mi ölümüne sevecektin. Zaten aşk mazoşit bir duyguydu. Acı çektikçe daha da çok sevecektin.

Aşka dair ilk imgeleri anımsıyorum çocukluğumdan bugüne... O akşam annemle babam akşam yemeğine Yılmaz abilere davetli idiler. 7 yaşlarındayım, İstanbul da üsküdar da bir evde oturuyoruz. Yılmaz abilerde bize çok uzak değil ama nedense biz çocukları yani kardeşim ile beni erkenden yolladılar. Film sahnesi gibi bir görüntü düşleyin. Çok yakışıklı bir adam ve çok güzel karısı gencecikler, yeni evliler misafir gelmeden mutfakta son hazırlıklarını yapıyorlar. Yılmaz abi salata hazırlıyor fonda bir müzik ;


aşk bahçemi süsleyen/ inci çiçeğim misin

gecemi aydınlatan/ ateşböceğim misin

gençlik başımda duman/ ilk aşkım ilk heyecan

kovaladıkça kaçan/ ateşböceğim misin

bahar dalında yaprak/ yıldızdan daha parlak

gözyaşımdan yuvarlak/ ateşböceğim misin

doğmayan güneşimsin/ rüyalarda eşimsim

sevgilim söyler misin/ ateşböceğim misin



Aklımda aşka dair ilk imge bu sanırım. Aysel Gürel in sözleri Güzin ve Baha'nın bestesiyle....

7 Nisan 2010 Çarşamba

AŞK MI SEVGİ Mİ?



Love and other disasters en sevdiğim filmlerden biridir. Alışıldık romantik komedilerden farklıdır. Benim çok uzun zamandır aradığım şeyi tek kelimede tarif eder.
"true love isn't an event but rather a process" Yani gerçek aşk anlık değil, bir ömür süren bir süreçtir. (Çevirisi için cevvalkoala'ya teşekkürler)

Bir çok kere aşık oldum zannettim. Hatta bir ara Benim kalbim çok kompartmanlı derdim.Herkesi sevebiliyordum bunu da aşk zannediyordum. Sonra bir gün anladım. Ben seviyormuşum aşık olmuyormuşum.

Tam altı sene evvel bir gün aniden sanki bir tren çarptı bana. Öyle sarsıldı dünyam. Aşk ne imiş anladım.Bunu daha evvel anlatmıştım size. Merak edenler buradan tekrar okuyabilir.

Artık aşk ile işim olmaz. Aşk deneyimi bana kalbimin kırılmasını,güvenimin derinden sarsılmasını öğretti. Ben artık huzur ve güven arıyorum. Bana aşık olmasın kimse. Emek versin ve çok sevsin içi titresin. Bir bebeği kucağında tutar gibi şefkat beslesin. Beni görünce kalbi deli gibi atmasın. Sabah akşam beni düşünmesin. Ama bir şey görüp beni çağrıştırdığında gülümsesin. Basit şeyler paylaşsın benimle elele bir film izlemek gibi, ilk kez denenen bir yemeği tatmak gibi... Sarılsın, sonra ısısı güven versin bana, huzur versin.

Ben artık kimseye aşık olmak istemiyorum! Emek verip sevmek istiyorum,emek verilip sevilmek istiyorum. Kalbim yerinden fırlamasın. Sakin ,basit,huzurlu bir yaşamım olsun.

Peki siz ne istiyorsunuz aşk mı sevgi mi?

Not: Benim için aşk boktan bir deneyim oldu diye sizinki de öyle olacak demek değil tabi :)))

BALKONDA TARIM


İki senedir balkonda bir şeyler yetiştirmeye çalışıyorum. Amacım aile bütçesine katkıda bulunmak falan değil. Evde yaşayan büyüyen bitkilerim olması fikrinden çok hoşlanıyorum.

Bu sene balkonda tarım olayındaki üçüncü senem. Sizi bilmiyorum ama ben şehir çocuğu olarak büyüdüm apartman aralarındaki boş kalan arsalarda oynadım. Annem dalga geçer bizimle ''Bizim çocuklar eline toprak değse pis oldu zanneder'' diyerek.

İlk sene domates yetiştirmeyi deneyeyim dedim yalnız balkona çıkarmadım. Arılar ile tanışamadığından döllenip domates veremedi zavallıcık. İçerde olduğu için ölmedi de ertesi sene sıkıldım bir işede yaramıyorsun domates de vermiyorsun diye kızıp zavallı domatesi balkona atıverdim. Bana inat nasıl coştu çiçek açtı domatesler verdi .İnanılmaz lezzetli.

İnsan kendisi bir ürün yetiştirince inanılmaz mutlu oluyor. Hormonsuz olduğundan yüzde yüz eminim. İnsanın içi rahatlıyor. Balkonda yeşilliğin oluyor sulamak için balkona çıkmak gerekiyor emek verdiği şeyi seviyor insan.

İkinci sene işi biraz daha büyüttüm biberler ektim. salatalık ektim. Pazardan ekilmiş saksıda çilekler aldım. Fesleğen,reyhan,biberiye aldım.

Bu sene de birşeyler ektim. Tere otu,fesleğen,kekik ve domates. Geçen cuma diktim saksılara. Tohum paketinin üzerinde 18-20 günde çimlenir diye yazıyor.

Büyük bir heyecan ile çimlenmelerini bekliyorum. Bu sene otlar var balkonumda. Bir iki haftaya kadar pazarlarda fideler satılmaya başlar.

Bulabilirsem çilek ve biberiye almak istiyorum.Tıpkı hayvanlar gibi bitkilerde sizi mutlu edebiliyor. Ben kendi ürünlerimi yetiştirmekten çok mutluyum.Sizlere de tavsiye ederim.

Sadece yenebilecek şeyler yetiştirmiyorum. Evde bir çok menekşem ve ağaç büyüklüğünde bir de kauçuğum var.

Kadın Patron Olduğunda

Efsanevi mucit, “ kadınlar tarafından yeni çalışma alanlarının edinilmesi ” ve “ kademeli olarak liderlik gaspı ” nı öngörüyor. Mühendis, fi...