Şarap gibi olgunlaştıkça güzelleşen kadınlar ve hayata kendi perspektiflerinden bakışları.
aşk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
aşk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
12 Şubat 2011 Cumartesi
LOVE AND OTHER DRUGS
Eğer medyayı yakından takip ediyorsanız, siz de benim gibi Entertainment Weekly kapağına şaşırmışsınızdır. Anne Hathaway genellikle cici kızı oynardı.Soyunacağını beklemezsiniz. Sanırım şimdiye kadar ki en iyi oyunculuğunu love and other drugs filminde gösterdi.
Jake Gyllenhaal ve Anne HathawayEd Zwick‘in dram-comedi filmi “Love And Other Drugs” da uzun zamanı çıplak geçirdiler. Jamie Reidy‘nin “Hard Sell: The Evolution of a Viagra Salesman” kitabından uyarlanan “Love And Other Drugs” filmin de Zwick bize 90'lardaki ilaç sektörüne dair bir hikaye anlatıyor.
Hathaway , Maggie rolü ile cinsel iştahı kabarık, özgür ruhlu kadını canlandırırken, Jake Gyllenhaal ise Jamie adında , kendini beğenmiş, özgüveni yüksek Pfizer satıcısnı canlandırıyor. Jamie'nin dünyası ikiden fazla kere ters köşe yapmış, sonra da güzel Maggie ile karşılaşmış ki hatun parkinsonun ilk aşamasında . Sonrasında Magie 'ye çok fena abayı yakıyor.
Başlangıçta,her iki tarafında, spor olsun diye, sevişme amacı varken, ilişki ilerledikçe her iki taraf da aşık oluyor.
Anne Hathaway 'i ikna etmek biraz güç olmuş. Balum her zaman sevimli karakterler oynuyordu. Bir yanı bu rolü almayı delice istemiş bir yanı da çekinmiş.Jake Gyllenhaal ise senaryonun ilk 10 sayfasını okuduktan sonra bu işe varım demiş. Senaryoyu bitirdiğinde ise ağlıyormuş.
21 Mayıs 2010 Cuma
HAYATI ISKALAMA LÜKSÜN YOK SENİN !
Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan
ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahatolsun.
Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve
yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.
Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır.
Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadıneden beyaz değil?"
diye bir soruyla bilekarsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin.
Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın herzaman.
Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur.
İyihalin cezanda indirim sağlamaz.
Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken
o, "şunuyapmadın" diye cevap verecektir. Ve
ne söylesenkarşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır.
Üzülme, sen aşkı yaşanmasıgerektiği gibi yaşadın.
Özledin, içtin, ağladın,güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın.
"Peki o ne yaptı" deme.
Herkes kendinden sorumluduraşkta.
Sen aşkını doya doya yaşarken
o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu.
Bir insan eksikyaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamakiçin uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için?
Hayatı ıskalama lüksün yok senin.
Onun varsa, bırak olüksü sonuna kadar yaşasın.
Her zamanki gibi yaşayacaksın sen.
"Acılara tutunarak"yaşamayı Öğreneli çok oldu.
Hem ne olmuş yani,yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil.
Sen mutluluğuhiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... Epeydireline almadığın kitaplar seni bekliyor.
Kitap okurkende mutlu oluyorsun unuttun mu?
Kentin hiç görmediğinsokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyifverecek sana.
Yine içeceksin rakını balığın yanında.
Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü decabası....
Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun asolan yürektir.
Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilipde duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığınsürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeterki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevdaduygusunu.
Elbet bitecek güneşe hasret günler.
Ve ozaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkilerdeğil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...
NAZIM HİKMET
5 Mayıs 2010 Çarşamba
Gelecekteki Sevgiliye Mektup
Erkeğim,
Tüm hayatım boyunca senin gelmeni bekledim. 30'undan sonra her haltı biliyorum ben havalarına girip öğrenmeyi bırakan erkeklerden çok fena yorulmuştum. Senin gözlerinde ise bir çocuğun ışıl ışıl meraklı gözlerini görüyorum. Spor yapmak gereklilik değil, hala oyun oynamak anlamına geliyor senin için. Sanırım o yüzden bu kadar olumlu bakıyorsun dünyaya. Kanındaki seratonin miktarı sağlıklı yaşamandan geliyor olmalı.
Şimdiye kadar hep vermeyi denedim. Seninle beraber ilk kez almanın ne kadar keyifli olduğunu öğreniyorum. Beni geliştiriyorsun. Seninle birlikte iken ben de meraklı bir çocuğa dönüşüp yeni şeyler öğreniyorum. Yeni lezzetler tadıyorum. Yeni yerler görüyorum. Yeni fikirler ediniyorum.
Şimdiye kadar düşünmediğim şeyleri düşünmeme neden oluyorsun.
İlk kez bir adam düşünsel tatmin duygusunu bu denli yoğun yaşatıyor bana.
Küçük hesaplar adamı değilsin.
Dedikodu yapmazsın , kimseyi yargılamazsın.
Hayatta herkes yanlış şeyler yapar bir gün benim başıma da, senin başına da böyle şeyler gelebilir. O yüzden yargılamak yerine yanında olalım dersin.
Benim daha iyi bir insan olmamı sağlıyorsun.
Bazen çok fazla iyi niyetli olduğumda, zarar göreceğimi hissettiğinde de gözlerimi açıyorsun.
Mesafe koymam gereken insanları ayırd edemediğimde, direk 'ondan uzak dur' demiyorsun bana sorular soruyorsun. Soruların ile karşımdaki insanı anlamama yardımcı oluyorsun.
Asla emir cümleleri kurmuyorsun.
'Sen zaten hep böylesin' gibi tavırlara girmiyorsun.
Sana saygım ve hayranlığım gün geçtikçe artıyor.
Seni çok özledim çabuk gel......
Sour
23 Nisan 2010 Cuma
KENJI BİZE DE GEL (Last Life in the Universe )
Tadanobu Asano'nun oyunculuk gösterisi sunduğu, zaman zaman komik, bir cok zaman ise üzüntülü olan hoş bir tai filminden bahsedeceğim bugün size. Adı Ruang rak noi nid mahasan .
Bu filmi aklıma Ayşe ile olan bir konuşmamız getirdi. İkimizde biriken işlerimizi yapmamaktan evdeki dağınıklıklardan yakınıyorduk. Birden keşke Kenji bize gelse, bizim evi de temizlese diye düşündüğümün farkına vardım.
Filmde kahramanımız Kenji intihara meyilli lakin beceriksiz bir karakterdir. İnanılmaz titiz bir şeydir. Kendi evinde her şey inanılmaz derecede düzenlidir. Her şeyin bir yeri vardır ve temizdir.
Gelişen olaylar neticesinde evine giremez hale gelir ve başrol hatun kişimiz Noi'nin evine yerleşir. Ne kadar dağınık ve pis olsa da kendi evinden daha çok rahat etmektedir. Zamanla işlere el atmaya başlar. Ve Noi nin evini temizlemeye, bulaşıklarını ve çamaşırlarını yıkamaya başlar.
Ölmeyi başarayamayan bir adam ve yalnız kalmaktan korkan bir kadının öyküsü, yaşamı ve ölümü tiye alan bir film. Adam ölmeyi beceremez çünkü aslında hayata bağlıdır, hatta hayatta kalma mücadelesini verir. Zaten fazla takıntılı derecede olsa da, düzenli bi yaşamının olması bunu göstermektedir bizlere. Adamın her ölmeye çalıştığında başka birinin ölmesi de bunun bir göstergesi. Filmde alıntılanan "ölüm huzurdur" cümlesine rağmen, huzuru aşkta arayacaktır.
Kadın ise adama zıt bir çizgide, son derece pasaklı ve hayatından bezmiş görünümlü biridir. Film ilerledikçe iki karakter birbirine benzemeye başlar.
Filmin daha en başında üzerimize çöken ölüm ağırlığını giderek hafifleten güzellikler say say bitmiyor. Öncelikle Kenji ve Noi’nin iletişim biçimi şimdiye dek gördüklerim içinde en güzeli. Üç dilde anlaşıyorlar: ingilizce, japonca ve thai. Sürekli aynı şeylerden konuşuyorlar ama farklı yerlere varıyorlar. Zaman geliyor bu üç dil de yetmiyor ve başka bir iletişim biçimi seçip susuyorlar. İşte en güzel anlar bu susarak iletişim kurdukları anlar.
"....kertenkele uyandığında, kendisinin hayatta kalan son kertenkele olduğunu anladı.
ailesi ve bütün arkadaşları gitmişlerdi.
sevmedikleri ,okulda ona kötü davrananlar-hepsi- gitmişlerdi.
kertenkele artık yalnızdı..ailesini ve arkadaşlarını özlüyordu.
hatta düşmanlarını bile.
yalnız olmaktansa,düşmanların ile olmak daha iyidir.
aklından geçen bunlardı.
güneş doğarken düşündü...
yaşamanın ne anlamı var...
eğer konuşacak hiç kimse yoksa
eğer son kertenkele iseniz...
böyle düşünmenin hiçbir anlamı yoktu."
Kenji bize de gel, Noi'nin evi gibi ev. Temizleyecek biri lazım ...
Bu filmi aklıma Ayşe ile olan bir konuşmamız getirdi. İkimizde biriken işlerimizi yapmamaktan evdeki dağınıklıklardan yakınıyorduk. Birden keşke Kenji bize gelse, bizim evi de temizlese diye düşündüğümün farkına vardım.
Filmde kahramanımız Kenji intihara meyilli lakin beceriksiz bir karakterdir. İnanılmaz titiz bir şeydir. Kendi evinde her şey inanılmaz derecede düzenlidir. Her şeyin bir yeri vardır ve temizdir.
Gelişen olaylar neticesinde evine giremez hale gelir ve başrol hatun kişimiz Noi'nin evine yerleşir. Ne kadar dağınık ve pis olsa da kendi evinden daha çok rahat etmektedir. Zamanla işlere el atmaya başlar. Ve Noi nin evini temizlemeye, bulaşıklarını ve çamaşırlarını yıkamaya başlar.
Ölmeyi başarayamayan bir adam ve yalnız kalmaktan korkan bir kadının öyküsü, yaşamı ve ölümü tiye alan bir film. Adam ölmeyi beceremez çünkü aslında hayata bağlıdır, hatta hayatta kalma mücadelesini verir. Zaten fazla takıntılı derecede olsa da, düzenli bi yaşamının olması bunu göstermektedir bizlere. Adamın her ölmeye çalıştığında başka birinin ölmesi de bunun bir göstergesi. Filmde alıntılanan "ölüm huzurdur" cümlesine rağmen, huzuru aşkta arayacaktır.
Kadın ise adama zıt bir çizgide, son derece pasaklı ve hayatından bezmiş görünümlü biridir. Film ilerledikçe iki karakter birbirine benzemeye başlar.
Filmin daha en başında üzerimize çöken ölüm ağırlığını giderek hafifleten güzellikler say say bitmiyor. Öncelikle Kenji ve Noi’nin iletişim biçimi şimdiye dek gördüklerim içinde en güzeli. Üç dilde anlaşıyorlar: ingilizce, japonca ve thai. Sürekli aynı şeylerden konuşuyorlar ama farklı yerlere varıyorlar. Zaman geliyor bu üç dil de yetmiyor ve başka bir iletişim biçimi seçip susuyorlar. İşte en güzel anlar bu susarak iletişim kurdukları anlar.
"....kertenkele uyandığında, kendisinin hayatta kalan son kertenkele olduğunu anladı.
ailesi ve bütün arkadaşları gitmişlerdi.
sevmedikleri ,okulda ona kötü davrananlar-hepsi- gitmişlerdi.
kertenkele artık yalnızdı..ailesini ve arkadaşlarını özlüyordu.
hatta düşmanlarını bile.
yalnız olmaktansa,düşmanların ile olmak daha iyidir.
aklından geçen bunlardı.
güneş doğarken düşündü...
yaşamanın ne anlamı var...
eğer konuşacak hiç kimse yoksa
eğer son kertenkele iseniz...
böyle düşünmenin hiçbir anlamı yoktu."
Kenji bize de gel, Noi'nin evi gibi ev. Temizleyecek biri lazım ...
9 Nisan 2010 Cuma
ÇEKİK GÖZLÜ YAKIŞIKLILAR
Aşk benden uzak olsun dedim. Büyük konuşmamak lazımmış! Tadanobu Asano'ya çok fena aşık oldum. Ondan size daha sonra bahsedeceğim. Şimdilik son çekik gözlü aşkım olduğunu bilmeniz yeterli.
Çekik gözlü adamları dönem dönem çekici bulurum. Sanırım çekik gözlü olmasada onlara en çok benzeyen adam olarak Johnny Depp 'i söyleyebilirim.Onu ilk 21 Jump Street de fark etmiştim. Çocuktum ama uyumaz 21. sokağın başlamasını beklerdim.
Nasıl unuturum bir de Keanu Reeves var. Bill & Ted's Excellent Adventure filminde fark etmiştim onu. Çok eğlenceli ama salak saçma bir şeydi . O filmi izlerken tek farkkettiğim Keanu idi :).
Sanırım ondan bir sonraki çekik gözlüm Mark Dacascos idi. Only the Strong filminde tutulmuştum. Capoeira ile tanıştırmış idi bizi. Diğer filmlerini beğenmesemde tek filmi ile adama aşık olmuştum.
Tam büyüdüm çekik gözlüler devri bitti derken Lost izlemeye başladım. Millet Sawyer'a, Jack'e hasta olurken ben Jin abiye hasta oldum. Nam-ı diğer Daniel Dae Kim. Şimdi bana bakıp ''Lost daki tek çekik gözlü jin mi?'', ''Bak orada ölüleri gören adam Miles var ya'' demeyin! Her gördüğüm çekik gözlüyü hoş bulmuyorum. Ken Leung çekici bulduğum çekik gözlüler sınıfına girmiyor.
Tam Lost bitti, çekik gözlü devri kapanıyor diyordum ki ; Lost'un yapımcıları yeni bir dizi sürdüler piyasaya Flashforward. John cho 'nun canlandırdığı flashforward karakter Demetri Noh da çekici bulduğum çekik gözlüler arasına girdi.
Ve son aşkım, sadece yakışıklı ,çekici değil iyi bir oyuncu da aynı zamanda Tadanobu Asano ondan size çok yakında detaylıca bahsedeceğim....
Sizin çekici bulduğunuz çekik gözlüler var mı ?
8 Nisan 2010 Perşembe
ATEŞBÖCEĞİM MİSİN ?
Benim ayarımı eski türk filmleri, beyaz atlı prensli masallar ve holivud romantik komedileri bozdu. Üzerine Aysel Gürel, Fikret Şenez tuz biber oldu. Bana aşkın nasıl olması gerektiğini tüm yaşamımda haykırıp durdular. Bir kere fedakar olacaktın, sevdin mi ölümüne sevecektin. Zaten aşk mazoşit bir duyguydu. Acı çektikçe daha da çok sevecektin.
Aşka dair ilk imgeleri anımsıyorum çocukluğumdan bugüne... O akşam annemle babam akşam yemeğine Yılmaz abilere davetli idiler. 7 yaşlarındayım, İstanbul da üsküdar da bir evde oturuyoruz. Yılmaz abilerde bize çok uzak değil ama nedense biz çocukları yani kardeşim ile beni erkenden yolladılar. Film sahnesi gibi bir görüntü düşleyin. Çok yakışıklı bir adam ve çok güzel karısı gencecikler, yeni evliler misafir gelmeden mutfakta son hazırlıklarını yapıyorlar. Yılmaz abi salata hazırlıyor fonda bir müzik ;
aşk bahçemi süsleyen/ inci çiçeğim misin
gecemi aydınlatan/ ateşböceğim misin
gençlik başımda duman/ ilk aşkım ilk heyecan
kovaladıkça kaçan/ ateşböceğim misin
bahar dalında yaprak/ yıldızdan daha parlak
gözyaşımdan yuvarlak/ ateşböceğim misin
doğmayan güneşimsin/ rüyalarda eşimsim
sevgilim söyler misin/ ateşböceğim misin
Aklımda aşka dair ilk imge bu sanırım. Aysel Gürel in sözleri Güzin ve Baha'nın bestesiyle....
7 Nisan 2010 Çarşamba
AŞK MI SEVGİ Mİ?
Love and other disasters en sevdiğim filmlerden biridir. Alışıldık romantik komedilerden farklıdır. Benim çok uzun zamandır aradığım şeyi tek kelimede tarif eder.
"true love isn't an event but rather a process" Yani gerçek aşk anlık değil, bir ömür süren bir süreçtir. (Çevirisi için cevvalkoala'ya teşekkürler)
Bir çok kere aşık oldum zannettim. Hatta bir ara Benim kalbim çok kompartmanlı derdim.Herkesi sevebiliyordum bunu da aşk zannediyordum. Sonra bir gün anladım. Ben seviyormuşum aşık olmuyormuşum.
Tam altı sene evvel bir gün aniden sanki bir tren çarptı bana. Öyle sarsıldı dünyam. Aşk ne imiş anladım.Bunu daha evvel anlatmıştım size. Merak edenler buradan tekrar okuyabilir.
Artık aşk ile işim olmaz. Aşk deneyimi bana kalbimin kırılmasını,güvenimin derinden sarsılmasını öğretti. Ben artık huzur ve güven arıyorum. Bana aşık olmasın kimse. Emek versin ve çok sevsin içi titresin. Bir bebeği kucağında tutar gibi şefkat beslesin. Beni görünce kalbi deli gibi atmasın. Sabah akşam beni düşünmesin. Ama bir şey görüp beni çağrıştırdığında gülümsesin. Basit şeyler paylaşsın benimle elele bir film izlemek gibi, ilk kez denenen bir yemeği tatmak gibi... Sarılsın, sonra ısısı güven versin bana, huzur versin.
Ben artık kimseye aşık olmak istemiyorum! Emek verip sevmek istiyorum,emek verilip sevilmek istiyorum. Kalbim yerinden fırlamasın. Sakin ,basit,huzurlu bir yaşamım olsun.
Peki siz ne istiyorsunuz aşk mı sevgi mi?
Not: Benim için aşk boktan bir deneyim oldu diye sizinki de öyle olacak demek değil tabi :)))
31 Mart 2010 Çarşamba
Yogo değil YOGA
Merhaba :)
Kendi çevrem dışında bir yere ilk kez yazıyorum, heyecanımı mazur görün!
İlk yazımda en son tutkumdan bahsetmesem olmazdı, o yüzden bu başlığı daha önce kullanmış olsam da, en uygun gelen bu oldu bana.. Uzun soluklu bir yazı dizisinin başlangıcı...
Benim yogayla tanışmam orta okul senelerime denk geliyor aslında. Fakat gerçek anlamda yoga yapmaya başlamam TV8'de yayınlanan YogaTV ile oldu.. Neredeyse 1 sene boyunca sabahın köründe kalkmayı göze alarak yoga yaptım Kris McIntyre eşliğinde. Sonrasında işe girince zamanla uzaklaştım..
Bu sene başında yogaya yeniden dönüş yaparak Ankara YogaŞala'da Eğitmenlik Eğitimine kaydoldum.. Ve herşey böyle başladı :)
Eylül ayından beri her ay bir haftasonu gittiğim eğitimler ve haftada 3 kez gittiğim yoga dersleri ile hayatıma aşk girdi! Maymun iştahlılığım yerini gece yarıları yürüyerek eve dönmek pahasına gidilen derslere, bıraktı!! İmkansız dediğim şeylerin zaman içerisinde nasıl gerçekleştiğine kocaman gözlerle tanıklık ettim..
Peki nedir bu Yoga?
Bağdaş (veya lotus) pozisyonunda oturup gözler kapalı meditasyon yapmak mı?
Yoksa baş üstü bir düğüme dönüşmek mi?
Ya da kendine yakışanı giymek ?? :)
Acaba en yeni popüler dinlerden mi?
Yoga bunların hiçbirisi değil, ve hepsi.. (Sonuncusu hariç ;))
Yalnızca derslere gelmek ve hareketleri (asanaları) yapmak, fiziksel (ve zaman ilerledikçe ruhsal) olarak kendini iyi hissetmeni sağlasa da Yoga bununla sınırlı değil..
Vücudunun içini ve dışını tanımak, nefes alma kapasiteni geliştirmek, esneklik ve güç kazanmak, ruhsal gel-gitlerini azaltmak, hayata bakışını değiştirmek, yaptıklarının çevreye etkisinin farkına varmak Yoga.. Belki de en güzel tanımı bu, farkına varmak ve geçmişe geleceğe takılmadan, başkalarının yaptıkları ile kendini kıyaslamadan tam da bu anda yaşamak..
Burada saydıklarımın hepsini herkes hissedecek diye bir kural yok, ben de kendi hissettiklerimi yazdım zaten sadece.. Yine de yan etkisi olmadan bunların yarısını dahi vaat eden bir ilaç olsa tereddüt eden az kişi olurdu sanırım!
Yoga'nın etkileri, Pranayama (nefes teknikleri), Yoga tarzları, Yoga felsefesi ve tarihi ile ilgili yazılarım da yolda.. Beklemede kalın ;)
Onlar gelene kadar, Yoga'yı kendiniz deneyip fikirlerinizi paylaşırsanız çok sevinirim! Yogaşala'da deneme dersleri ücretsiz, yakınınızda başka yoga sınıfı varsa orayı da deneyebilirsiniz..
Sevgiyle,
Namaste! (ruhum ruhunu sevgiyle selamlıyor)
Kendi çevrem dışında bir yere ilk kez yazıyorum, heyecanımı mazur görün!
İlk yazımda en son tutkumdan bahsetmesem olmazdı, o yüzden bu başlığı daha önce kullanmış olsam da, en uygun gelen bu oldu bana.. Uzun soluklu bir yazı dizisinin başlangıcı...
Benim yogayla tanışmam orta okul senelerime denk geliyor aslında. Fakat gerçek anlamda yoga yapmaya başlamam TV8'de yayınlanan YogaTV ile oldu.. Neredeyse 1 sene boyunca sabahın köründe kalkmayı göze alarak yoga yaptım Kris McIntyre eşliğinde. Sonrasında işe girince zamanla uzaklaştım..
Bu sene başında yogaya yeniden dönüş yaparak Ankara YogaŞala'da Eğitmenlik Eğitimine kaydoldum.. Ve herşey böyle başladı :)
Eylül ayından beri her ay bir haftasonu gittiğim eğitimler ve haftada 3 kez gittiğim yoga dersleri ile hayatıma aşk girdi! Maymun iştahlılığım yerini gece yarıları yürüyerek eve dönmek pahasına gidilen derslere, bıraktı!! İmkansız dediğim şeylerin zaman içerisinde nasıl gerçekleştiğine kocaman gözlerle tanıklık ettim..
Peki nedir bu Yoga?
Bağdaş (veya lotus) pozisyonunda oturup gözler kapalı meditasyon yapmak mı?
Yoksa baş üstü bir düğüme dönüşmek mi?
Ya da kendine yakışanı giymek ?? :)
Acaba en yeni popüler dinlerden mi?
Yoga bunların hiçbirisi değil, ve hepsi.. (Sonuncusu hariç ;))
Yalnızca derslere gelmek ve hareketleri (asanaları) yapmak, fiziksel (ve zaman ilerledikçe ruhsal) olarak kendini iyi hissetmeni sağlasa da Yoga bununla sınırlı değil..
Vücudunun içini ve dışını tanımak, nefes alma kapasiteni geliştirmek, esneklik ve güç kazanmak, ruhsal gel-gitlerini azaltmak, hayata bakışını değiştirmek, yaptıklarının çevreye etkisinin farkına varmak Yoga.. Belki de en güzel tanımı bu, farkına varmak ve geçmişe geleceğe takılmadan, başkalarının yaptıkları ile kendini kıyaslamadan tam da bu anda yaşamak..
Burada saydıklarımın hepsini herkes hissedecek diye bir kural yok, ben de kendi hissettiklerimi yazdım zaten sadece.. Yine de yan etkisi olmadan bunların yarısını dahi vaat eden bir ilaç olsa tereddüt eden az kişi olurdu sanırım!
Yoga'nın etkileri, Pranayama (nefes teknikleri), Yoga tarzları, Yoga felsefesi ve tarihi ile ilgili yazılarım da yolda.. Beklemede kalın ;)
Onlar gelene kadar, Yoga'yı kendiniz deneyip fikirlerinizi paylaşırsanız çok sevinirim! Yogaşala'da deneme dersleri ücretsiz, yakınınızda başka yoga sınıfı varsa orayı da deneyebilirsiniz..
Sevgiyle,
Namaste! (ruhum ruhunu sevgiyle selamlıyor)
24 Mart 2010 Çarşamba
AŞK
Feromenlerin etkisi ile iki insan arasında oluşan kimyasal tepkime mi , yada ebeveyn sevgisinin yerini doldurmaya çalışma çabamız mı, belki de ölümsüzlüğe ulaşmak için üremeye çalışmamız.
Aslında kaynağının ne olduğu tartışılsa da etkisini hastalıklara benzetsek de ,geçici delilik durumu desek de hepimiz hayatımız da en az bir kere aşık olmak isteriz. Aşk bence insanın kendi bireyselliğinden gönüllü olarak vazgeçme durumudur.
Aşk, tek kişilik bir duygu durumunu iki kişiyle yaşıyormuşuz sanmaktır.
Aşık insanın yaptıklarından sorumlu tutulmaması gerekir. Ne de olsa aşk geçici de olsa bir delilik durumudur.
Aşık kişi aşk nesnesi olan kişi olmadan yaşamayacağını sanmaktır. O ,yanında yokken bile yaşanan her şeyi onunla yaşamaktır. Onunla paylaşmak istemektir. En çok ona kızmaktır en çok onun sizi acıtma potansiyeli vardır.
Çünkü en çok onu önemsersiniz. Size yan bakması bile verilebilecek en ağır cezalardan biridir.
Her gün yeni bir şeyler öğreniyorum. İdealist ben aşk her şeyden önce güvendir, saygıdır der iken, şimdiki ben, aşk ,gözleri kapalı bir ipin üstünde yürüdüğünü bilsen de karşındaki insan o ipin üzerinde yürü diyorsa yürümektir diyor.
Aşk da ne güven, ne de saygı lazım gibi geliyor. Bir ilişkinin sürmesi için güven ve saygı lazım. Ama aşk için kafandaki adamı yada kadını seviyor olduğunu düşünmek ve ne şekilde olursa olsun onunla yaşamak için ,birlikte nefes almak için, her şeyi yapmak, hiç kimseyi umursamamak toplumsal değerler, ahlaki değerler ne varsa hiçe saymak gibi geliyor.
Bir taraftan acı çekmek ,bir taraftan o acılardan zevk almak. Bir tarafta dibe vurmak ,diğer taraftan bulutların üzerinde yürümek .
İnsan ,yaptığı bir hareket,söylediği bir söz yüzünden kendine kızabilir,ama yaşadığı bir duygu yüzünden kızamaz, çünkü duygularımız üzerinde hiçbir gücümüz yoktur.
23 Mart 2010 Salı
KADINLARLA BERABER DEĞİŞEN DİZİLER
1997 yılında yayınlanmaya başlamış Ally Mcbeal.
Ülkemizde yayın tarihi biraz daha geç tarihlere rastlar. Yanılmıyorsam bizde de cnbc-e 2001 civarında yayınlamaya başlamıştı.
Pek sevmezdim zayıf ve nevrotik bulurdum. Kendi kendine mutlu olmayı beceremeyen, aşk'ın gelip onu bu nevrotik halinden kurtaracağını bekleyen bir kadındı. Öyle ki korkunç hayaller görürdü.
O dizide beğendiğim kadın karakter Lucy Liu nun oynadığı Ling Woo benim favori kadın karakterimdi. Güzel ne istediğini bilen mutlu.
Ally Mcbeal den bir sene sonra yani 1998 de Sex and the City yayın hayatına başladı.
İnanılmaz derecede şık giyinen bakımlı başarılı kadınlar erkekler gibi tek gecelik ilişkiler yaşayııp hayatlarına devam ediyorlardı.
Onlarda bana fazla uç gelirlerdi. Bir ayakkabıya 495 dolar mı verilir? Bu kadınlar veriyorlardı.
Yayın hayatı Ally Mcbeal'den daha uzun sürdü. O kadar başarılı oldu ki sinema filmi yapıldı yetmedi ikinci sinema filmi hali hazırda çekilmekte.
Eğlenceli dizidir ama kendimle özdeşim kurduğum bir karakter olmadı. Uzun süre ününe rağmen izlemeyip bir doğum günümde Güncenin dvd lerini hediye etmesi ile başlayıp hızla bitirdiğim bir dizi olmuştu. Kendi dönemi için farklıydı. Kadınlarda erkekler kadar güçlü bağımsız ve cinsellikten zevk alabilir demekte idi. Bu yüzden her zaman anımsanacak bir dizi olacaktır.
The L Word en sevdiğim dizilerden biriydi. sanırım en az erkek oyuncu içeren dizi sayılabilir.
2004 yılında yayınlanmaya başladı. ülkemizde hiç bir kanal kablolu yada digitürk dahil hiçbirisi vermedi.
Digitürk de Greys Anatomy deki lezbiyen çiftin öpüşme sahnesinin bile kesildiği bir ülkede nasıl lezbiyenlerin dünyası yayınlanabilirdi ?
Zaman internet çağı. Artık ülkemizde yayınlanmasa bile güzelse bir diziden haberimiz oluyor. The L Word de güzel bir dizi idi 6 sezon yayınlandı.Merak ettiğim bir dünyaya dair fikir verdi. Tüm lezbiyenleri taş gibi ablalar zannetmeme neden oldu :P Yine de konu ilişkiler olunca lezbiyen yada heteroseksüelliğin çok da fark etmediğini, her zaman insanların istekleri, ihtiyaçları ve egoları ile yaşamız gerektiğini anlatan bir dizi idi.
Tüm diziler içinde en cesurlarından biri idi.Özdeşim kurduğum karakteri merak ediyorsanız tabiki Shane :) Ben güçlü kadın karakterleri seviyorum.
Desperate Housewives da 2004 yılında yayınlanmaya başladı. 6 sezondur sürmekte.
İtiraf edeyim ki tüm sezonlarını izlemediğim tek dizi. Bir yerden sonra sıkılmaya başladım.
Karakterleri hızla şişmanlatıp ,hızla seneler geçmesi sanırım yapay geldi. Bence miyadını çoktan doldurdu. İlk iki sezon fena değildi. Çaresiz ev kadınlarının hayatı idi.
Sanırım güçlü kadın karakter seven bünyeme, zayıf karakterler pek iyi gelmedi. Ev kadınları üzerine de dizi yaptık demek için yapılmış 40'lı yaşlarda ama taş gibi oyuncuları barındıran bir dizidir. Şarap gibi güzel olgunlaşan kadınlar vardır.
Eastwick kadınların cadı ilan edildiği yakıldığı zamanlardan sonra tekrar cadıları ile karşımızda olan bir kasaba.
2009 da yayınlanmaya başladı henüz ilk sezonu sürmekte. Kadın gücü üzerine bir dizi. Eğlenceli ve hayalci. Yine başroldeki kadınlar birbirlerinden güzel.
Accidentally on Purpose
İşte son favori dizim.
Ağlak koca bulmaya hevesli kadınların devri kapandı. Tüm ezberler bozuluyor.
Kendinden bir hayli küçük tek gecelik ilişki sonrası hamile kalan, 37 yaşındaki ana karakterimiz, 21 yaşındaki tek gecelik ilişkisinin ürünü, bebeğini doğurmaya karar verir ve olaylar gelişir.
Henüz ilk sezon yayınlanmakta. Beni en çok güldüren dizilerden biri.
Sanırım 1997'den beri 2010'a kadar diziler değişiyor, karakterler daha da güçlü kadınlar oluyorlar.
Kendi paralarını kazanıyorlardı zaten. Artık toplumca dayatılan yaşın geldi evlen konumundanda uzaklaşıyor bu kadınlar.
Artık seçilmiyorlar seçiyorlar. Artık beyaz atlı prens beklemiyor kendileri için yaşam ortağı arıyorlar.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Kadın Patron Olduğunda
Efsanevi mucit, “ kadınlar tarafından yeni çalışma alanlarının edinilmesi ” ve “ kademeli olarak liderlik gaspı ” nı öngörüyor. Mühendis, fi...
-
pmdd için yani `premenstrual disforik bozukluk` için 20mg olanını doktorların verdiği ilaç. kullanımı ise regl den 14 gün önce her saba...
-
Mayıs ayının ilk haftası fitness a başlamaya karar verdim. Amacım en az bir sene haftada 3 gün spor yapmaya odaklanmak ve tam bir sene son...
-
Fitness sonrası sauna kullanmaya başladım. Saunanın kapısında bir seansın 300 kalori kadar yakmaya neden olacağı yazıyordu. Bende bu mekani...