Şarap gibi olgunlaştıkça güzelleşen kadınlar ve hayata kendi perspektiflerinden bakışları.
31 Mart 2010 Çarşamba
Yurtdışından gelene sipariş vermek
"Süper birşey buldum! Tam da istediğim gibi! İnternetten baktım, fiyatı da çok uygun! Ama Türkiye'de... Neredeyse 3-4 katı! Keşke yakınlarda Amerika'dan dönen birisi olsa da gelirken getirse.."
Bu hikayeyi ben çok duydum çevremden, eminim siz de benzer durumlarda kalmışsınızdır. Yurtdışından gelen kişiye sipariş vermek ülkemizin en sık rastlanan tasarruf yöntemlerinden biri olmuştur :)
Biz de bu fikirlerden yola çıktık ve T. en sonunda Yugidi'yi kurdu. Yurtdışından gelenler ve sipariş vermek isteyenleri birleştiren bir site! Site tamamen gönüllülük üzerine, yani ticari bir durum yok.. Varsa da gelen ve sipariş veren arasında, sitenin bu işe karışmak gibi bir niyeti henüz yok..
Türkiye'ye elektronik, parfüm, makyaj malzemesi, spor ekipmanları getirmek, Yurtdışında yaşayan Türklere de simit, rakı, çiğ köfte, tel kadayıf temin etmek için kişileri buluşturmak, bu arada bu neşeye ve keyfe ortak olmak, tabi kendi siparişlerini de verebilmek sitenin kuruluş amacı..
Üye olduğunuzda istediklerinizi girebiliyorsunuz, yurtdışına gidiyor veya Türkiye'ye dönüyorsanız arzu etmeniz halinde ilan verebiliyorsunuz ve sitede ilan verenlerle iletişim kurabiliyorsunuz. YUGIDI onaylı kullanıcılar da alışveriş sırasında hiç sorun yaşamayacağınız kişiler, çünkü bizim arkadaşlarımız :) Beraber çalıştığımız, okuduğumuz, sohbet ettiğimiz insanlar!
Her türlü fikir ve önerilerinize açık olan ve henüz gelişme aşamasında olan siteye Buradan ulaşabilirsiniz.
Sevgiyle,
Yogo değil YOGA
Merhaba :)
Kendi çevrem dışında bir yere ilk kez yazıyorum, heyecanımı mazur görün!
İlk yazımda en son tutkumdan bahsetmesem olmazdı, o yüzden bu başlığı daha önce kullanmış olsam da, en uygun gelen bu oldu bana.. Uzun soluklu bir yazı dizisinin başlangıcı...
Benim yogayla tanışmam orta okul senelerime denk geliyor aslında. Fakat gerçek anlamda yoga yapmaya başlamam TV8'de yayınlanan YogaTV ile oldu.. Neredeyse 1 sene boyunca sabahın köründe kalkmayı göze alarak yoga yaptım Kris McIntyre eşliğinde. Sonrasında işe girince zamanla uzaklaştım..
Bu sene başında yogaya yeniden dönüş yaparak Ankara YogaŞala'da Eğitmenlik Eğitimine kaydoldum.. Ve herşey böyle başladı :)
Eylül ayından beri her ay bir haftasonu gittiğim eğitimler ve haftada 3 kez gittiğim yoga dersleri ile hayatıma aşk girdi! Maymun iştahlılığım yerini gece yarıları yürüyerek eve dönmek pahasına gidilen derslere, bıraktı!! İmkansız dediğim şeylerin zaman içerisinde nasıl gerçekleştiğine kocaman gözlerle tanıklık ettim..
Peki nedir bu Yoga?
Bağdaş (veya lotus) pozisyonunda oturup gözler kapalı meditasyon yapmak mı?
Yoksa baş üstü bir düğüme dönüşmek mi?
Ya da kendine yakışanı giymek ?? :)
Acaba en yeni popüler dinlerden mi?
Yoga bunların hiçbirisi değil, ve hepsi.. (Sonuncusu hariç ;))
Yalnızca derslere gelmek ve hareketleri (asanaları) yapmak, fiziksel (ve zaman ilerledikçe ruhsal) olarak kendini iyi hissetmeni sağlasa da Yoga bununla sınırlı değil..
Vücudunun içini ve dışını tanımak, nefes alma kapasiteni geliştirmek, esneklik ve güç kazanmak, ruhsal gel-gitlerini azaltmak, hayata bakışını değiştirmek, yaptıklarının çevreye etkisinin farkına varmak Yoga.. Belki de en güzel tanımı bu, farkına varmak ve geçmişe geleceğe takılmadan, başkalarının yaptıkları ile kendini kıyaslamadan tam da bu anda yaşamak..
Burada saydıklarımın hepsini herkes hissedecek diye bir kural yok, ben de kendi hissettiklerimi yazdım zaten sadece.. Yine de yan etkisi olmadan bunların yarısını dahi vaat eden bir ilaç olsa tereddüt eden az kişi olurdu sanırım!
Yoga'nın etkileri, Pranayama (nefes teknikleri), Yoga tarzları, Yoga felsefesi ve tarihi ile ilgili yazılarım da yolda.. Beklemede kalın ;)
Onlar gelene kadar, Yoga'yı kendiniz deneyip fikirlerinizi paylaşırsanız çok sevinirim! Yogaşala'da deneme dersleri ücretsiz, yakınınızda başka yoga sınıfı varsa orayı da deneyebilirsiniz..
Sevgiyle,
Namaste! (ruhum ruhunu sevgiyle selamlıyor)
Kendi çevrem dışında bir yere ilk kez yazıyorum, heyecanımı mazur görün!
İlk yazımda en son tutkumdan bahsetmesem olmazdı, o yüzden bu başlığı daha önce kullanmış olsam da, en uygun gelen bu oldu bana.. Uzun soluklu bir yazı dizisinin başlangıcı...
Benim yogayla tanışmam orta okul senelerime denk geliyor aslında. Fakat gerçek anlamda yoga yapmaya başlamam TV8'de yayınlanan YogaTV ile oldu.. Neredeyse 1 sene boyunca sabahın köründe kalkmayı göze alarak yoga yaptım Kris McIntyre eşliğinde. Sonrasında işe girince zamanla uzaklaştım..
Bu sene başında yogaya yeniden dönüş yaparak Ankara YogaŞala'da Eğitmenlik Eğitimine kaydoldum.. Ve herşey böyle başladı :)
Eylül ayından beri her ay bir haftasonu gittiğim eğitimler ve haftada 3 kez gittiğim yoga dersleri ile hayatıma aşk girdi! Maymun iştahlılığım yerini gece yarıları yürüyerek eve dönmek pahasına gidilen derslere, bıraktı!! İmkansız dediğim şeylerin zaman içerisinde nasıl gerçekleştiğine kocaman gözlerle tanıklık ettim..
Peki nedir bu Yoga?
Bağdaş (veya lotus) pozisyonunda oturup gözler kapalı meditasyon yapmak mı?
Yoksa baş üstü bir düğüme dönüşmek mi?
Ya da kendine yakışanı giymek ?? :)
Acaba en yeni popüler dinlerden mi?
Yoga bunların hiçbirisi değil, ve hepsi.. (Sonuncusu hariç ;))
Yalnızca derslere gelmek ve hareketleri (asanaları) yapmak, fiziksel (ve zaman ilerledikçe ruhsal) olarak kendini iyi hissetmeni sağlasa da Yoga bununla sınırlı değil..
Vücudunun içini ve dışını tanımak, nefes alma kapasiteni geliştirmek, esneklik ve güç kazanmak, ruhsal gel-gitlerini azaltmak, hayata bakışını değiştirmek, yaptıklarının çevreye etkisinin farkına varmak Yoga.. Belki de en güzel tanımı bu, farkına varmak ve geçmişe geleceğe takılmadan, başkalarının yaptıkları ile kendini kıyaslamadan tam da bu anda yaşamak..
Burada saydıklarımın hepsini herkes hissedecek diye bir kural yok, ben de kendi hissettiklerimi yazdım zaten sadece.. Yine de yan etkisi olmadan bunların yarısını dahi vaat eden bir ilaç olsa tereddüt eden az kişi olurdu sanırım!
Yoga'nın etkileri, Pranayama (nefes teknikleri), Yoga tarzları, Yoga felsefesi ve tarihi ile ilgili yazılarım da yolda.. Beklemede kalın ;)
Onlar gelene kadar, Yoga'yı kendiniz deneyip fikirlerinizi paylaşırsanız çok sevinirim! Yogaşala'da deneme dersleri ücretsiz, yakınınızda başka yoga sınıfı varsa orayı da deneyebilirsiniz..
Sevgiyle,
Namaste! (ruhum ruhunu sevgiyle selamlıyor)
30 Mart 2010 Salı
EVA GREEN DÖNEMİ
Zaman zaman bir oyuncu yada yönetmene saplanırım. Gül, bu dönemlerimi o oyuncu yada yönetmenlerin adını vererek anımsar.
Aramızda bir olaydan bahsediyoruzdur, ''O senin Kim Ki Duk zamanında idi'' veya ''Sen o ara Hugh Jackman dönemindeydin '' der. Sanırım bu ara için Eva Green dönemimdeyiz diyebiliriz. Ardı arkasına onun filmlerini izlerken buluyorum kendimi.
Onu ilk farkettiğim film James bond filmlerinden biri Casino Royale idi. 5. Fransız Bond kızı olarak geçiyor. Farketmiştim farketmesine ama peşine düşmemiştim.Sanırım o filmde Eva Green benim için güzel bir kız idi . O kadar.
Cracks filmi ile peşine düştüm.
O filmden sonra tırnaklerımı kırmızıya boyadım.
Eva Green Craks ile sadece güzel değil yetenekli bir oyuncu da olduğunu gösterdi bana. Artık aktrist. Oyuncu benim gözümde büyüleyici bir oyuncu. O kadar iyi oynamış ki bir yanda hayran olurken, diğer yanda nefret ettirdi karakterinden.
The Dreamers'ı hemen ardından izledim. Tarza aşık oldum. Bertulucci'nin de kafası benimki gibi işliyor belki de diye düşündüm. Bir çağrışım beyinde bir filmi getiriyor. Belki bende bir düşkuranım. Hayalciyim. Büyüledi çağrışımlar ve ardından gelen film kareleri. Tüm gün doğal hayatımda ben böyleyim . Biri bir şey söylüyor aklıma bir görüntü yada söz geliyor. Bu sürekli olan bir şey. Sanki hayatım bir çok filmin bir kolajı. Henüz sonu bilimiyorum...
27 Mart 2010 Cumartesi
AWAY WE GO
Bu cumartesi Sam Mendes 'in Away We Go isimli filmini izledim. Sıcak, samimi bir film. İki sevgilinin çocuk sahibi olacaklarının farkına varmaları ile değişen hayatlarını anlatıyor. Sıcacık ,romantik,komik bir film. Aile kurmaya iten, özellikle erkeklere baba olmayı istetecek, huzur veren bir film.İki insan arasındaki saygı ve sevgi bu kadar yalın, abartısız, doğal bir biçimde anlatılabilinirdi. Müzikleri çok güzel. Müzikler sanki filmin gizli oyuncusu gibi. Filmin müzikleri Alexi Murdoch 'a ait.
Doğacak çocuğunuzun daha güzel bir yerde yaşaması için yer değiştirebilir miydiniz?
Benim önümdeki en yakın örnek kardeşim. Kızının temiz havalı, ağaçlara tırmanmalı bir çocukluğu olsun istiyordu. O yüzden Muğlaya taşındı. Şanslı idi işini orada yapmasında bir sorun yoktu. Taşınmak iş değiştirmek kolay değil.Alıştıkları şehirden, arkadaşlarından,alışkanlıklarından vazgeçmek kolay değildi.
Bence her çocuk ağaçlara tırmanabilmeli. Eline toprak değmeli,çamur ile heykeller yapmalı, otlardan yemekler icat etmeli. Hayvanlar ile teması olmalı. Ağaçlara baktığında üzerinde meyveleri olmasa bile ağaçları yapraklarından şeklinden tanıyabilmeli. Meyve sebzenin marketten gelmediğini bir emek ve büyüme sürecinden geldiğini gözlemlemeli. Kendi bitkilerini ekmeli. Köpeği ile arkadaş olmalı. Hayvan sevgisi çocukken edinilen bir deneyim.
Peki ya siz ? Doğacak çocuğunuz mutlu yaşasın diye yaşamaya alıştığınız şehirden vazgeçebilir misiniz?
NOT:Resimdeki ufaklık yeğenim Damla. Artık muğlada büyecek. Ağaçlara tırmanarak, doğa ile içiçe bir yerde büyüyecek.
25 Mart 2010 Perşembe
Turkuaz ve Beyaz Dekorasyon
Bu benim blogda paylaştığım ilk yazı. Neden başka birşey değil de dekorasyon seçtim? Anlatayım...
Dekorasyon her zaman ilgimi çeken bir konu oldu. Keşke bu kadar sevdiğimi lisede farketseydim.. İşte o zaman sevdiğim işi yapıyor olurdum. Yanlış anlaşılmasın işimi sevmiyor değilim ama bu da başka bir tutku işte...
Derken farkettim ki elimde bir fırsat var. Onca zamandır gezdiğim dekorasyon sitelerinden topladığım resimler, detaylar, fikirler... boşuna değilmiş. Artık bir evim var ve yaşanmak üzere beni bekliyor. İşin en güzel tarafı benim acelem yok. Her şeyi istediğim gibi yavaş yavaş alıp hem zevkime hem bütçeme göre ayarlayabileceğim.
Ve benim gibi ev kuracak ya da evinde değişiklik isteyenler vardır aranızda belki diye düşünerek paylaşmaya karar verdim.
Gelelim konumuza...
Son 1 yıldır beyaz ve turkuaz tonlardaki herşey nasıl da ilgimi çekiyor. Karar verdim salonum bu renklerde olacak. Baktım ki 2010 modası da turkuazmış. Süper!! Demek ki istediğim çok şeyi mağazalarda bulabileceğim.
İşte bazı örnekler... Daha çok var.. Zamanla paylaşırım. :)
24 Mart 2010 Çarşamba
AŞK
Feromenlerin etkisi ile iki insan arasında oluşan kimyasal tepkime mi , yada ebeveyn sevgisinin yerini doldurmaya çalışma çabamız mı, belki de ölümsüzlüğe ulaşmak için üremeye çalışmamız.
Aslında kaynağının ne olduğu tartışılsa da etkisini hastalıklara benzetsek de ,geçici delilik durumu desek de hepimiz hayatımız da en az bir kere aşık olmak isteriz. Aşk bence insanın kendi bireyselliğinden gönüllü olarak vazgeçme durumudur.
Aşk, tek kişilik bir duygu durumunu iki kişiyle yaşıyormuşuz sanmaktır.
Aşık insanın yaptıklarından sorumlu tutulmaması gerekir. Ne de olsa aşk geçici de olsa bir delilik durumudur.
Aşık kişi aşk nesnesi olan kişi olmadan yaşamayacağını sanmaktır. O ,yanında yokken bile yaşanan her şeyi onunla yaşamaktır. Onunla paylaşmak istemektir. En çok ona kızmaktır en çok onun sizi acıtma potansiyeli vardır.
Çünkü en çok onu önemsersiniz. Size yan bakması bile verilebilecek en ağır cezalardan biridir.
Her gün yeni bir şeyler öğreniyorum. İdealist ben aşk her şeyden önce güvendir, saygıdır der iken, şimdiki ben, aşk ,gözleri kapalı bir ipin üstünde yürüdüğünü bilsen de karşındaki insan o ipin üzerinde yürü diyorsa yürümektir diyor.
Aşk da ne güven, ne de saygı lazım gibi geliyor. Bir ilişkinin sürmesi için güven ve saygı lazım. Ama aşk için kafandaki adamı yada kadını seviyor olduğunu düşünmek ve ne şekilde olursa olsun onunla yaşamak için ,birlikte nefes almak için, her şeyi yapmak, hiç kimseyi umursamamak toplumsal değerler, ahlaki değerler ne varsa hiçe saymak gibi geliyor.
Bir taraftan acı çekmek ,bir taraftan o acılardan zevk almak. Bir tarafta dibe vurmak ,diğer taraftan bulutların üzerinde yürümek .
İnsan ,yaptığı bir hareket,söylediği bir söz yüzünden kendine kızabilir,ama yaşadığı bir duygu yüzünden kızamaz, çünkü duygularımız üzerinde hiçbir gücümüz yoktur.
23 Mart 2010 Salı
KADINLARLA BERABER DEĞİŞEN DİZİLER
1997 yılında yayınlanmaya başlamış Ally Mcbeal.
Ülkemizde yayın tarihi biraz daha geç tarihlere rastlar. Yanılmıyorsam bizde de cnbc-e 2001 civarında yayınlamaya başlamıştı.
Pek sevmezdim zayıf ve nevrotik bulurdum. Kendi kendine mutlu olmayı beceremeyen, aşk'ın gelip onu bu nevrotik halinden kurtaracağını bekleyen bir kadındı. Öyle ki korkunç hayaller görürdü.
O dizide beğendiğim kadın karakter Lucy Liu nun oynadığı Ling Woo benim favori kadın karakterimdi. Güzel ne istediğini bilen mutlu.
Ally Mcbeal den bir sene sonra yani 1998 de Sex and the City yayın hayatına başladı.
İnanılmaz derecede şık giyinen bakımlı başarılı kadınlar erkekler gibi tek gecelik ilişkiler yaşayııp hayatlarına devam ediyorlardı.
Onlarda bana fazla uç gelirlerdi. Bir ayakkabıya 495 dolar mı verilir? Bu kadınlar veriyorlardı.
Yayın hayatı Ally Mcbeal'den daha uzun sürdü. O kadar başarılı oldu ki sinema filmi yapıldı yetmedi ikinci sinema filmi hali hazırda çekilmekte.
Eğlenceli dizidir ama kendimle özdeşim kurduğum bir karakter olmadı. Uzun süre ününe rağmen izlemeyip bir doğum günümde Güncenin dvd lerini hediye etmesi ile başlayıp hızla bitirdiğim bir dizi olmuştu. Kendi dönemi için farklıydı. Kadınlarda erkekler kadar güçlü bağımsız ve cinsellikten zevk alabilir demekte idi. Bu yüzden her zaman anımsanacak bir dizi olacaktır.
The L Word en sevdiğim dizilerden biriydi. sanırım en az erkek oyuncu içeren dizi sayılabilir.
2004 yılında yayınlanmaya başladı. ülkemizde hiç bir kanal kablolu yada digitürk dahil hiçbirisi vermedi.
Digitürk de Greys Anatomy deki lezbiyen çiftin öpüşme sahnesinin bile kesildiği bir ülkede nasıl lezbiyenlerin dünyası yayınlanabilirdi ?
Zaman internet çağı. Artık ülkemizde yayınlanmasa bile güzelse bir diziden haberimiz oluyor. The L Word de güzel bir dizi idi 6 sezon yayınlandı.Merak ettiğim bir dünyaya dair fikir verdi. Tüm lezbiyenleri taş gibi ablalar zannetmeme neden oldu :P Yine de konu ilişkiler olunca lezbiyen yada heteroseksüelliğin çok da fark etmediğini, her zaman insanların istekleri, ihtiyaçları ve egoları ile yaşamız gerektiğini anlatan bir dizi idi.
Tüm diziler içinde en cesurlarından biri idi.Özdeşim kurduğum karakteri merak ediyorsanız tabiki Shane :) Ben güçlü kadın karakterleri seviyorum.
Desperate Housewives da 2004 yılında yayınlanmaya başladı. 6 sezondur sürmekte.
İtiraf edeyim ki tüm sezonlarını izlemediğim tek dizi. Bir yerden sonra sıkılmaya başladım.
Karakterleri hızla şişmanlatıp ,hızla seneler geçmesi sanırım yapay geldi. Bence miyadını çoktan doldurdu. İlk iki sezon fena değildi. Çaresiz ev kadınlarının hayatı idi.
Sanırım güçlü kadın karakter seven bünyeme, zayıf karakterler pek iyi gelmedi. Ev kadınları üzerine de dizi yaptık demek için yapılmış 40'lı yaşlarda ama taş gibi oyuncuları barındıran bir dizidir. Şarap gibi güzel olgunlaşan kadınlar vardır.
Eastwick kadınların cadı ilan edildiği yakıldığı zamanlardan sonra tekrar cadıları ile karşımızda olan bir kasaba.
2009 da yayınlanmaya başladı henüz ilk sezonu sürmekte. Kadın gücü üzerine bir dizi. Eğlenceli ve hayalci. Yine başroldeki kadınlar birbirlerinden güzel.
Accidentally on Purpose
İşte son favori dizim.
Ağlak koca bulmaya hevesli kadınların devri kapandı. Tüm ezberler bozuluyor.
Kendinden bir hayli küçük tek gecelik ilişki sonrası hamile kalan, 37 yaşındaki ana karakterimiz, 21 yaşındaki tek gecelik ilişkisinin ürünü, bebeğini doğurmaya karar verir ve olaylar gelişir.
Henüz ilk sezon yayınlanmakta. Beni en çok güldüren dizilerden biri.
Sanırım 1997'den beri 2010'a kadar diziler değişiyor, karakterler daha da güçlü kadınlar oluyorlar.
Kendi paralarını kazanıyorlardı zaten. Artık toplumca dayatılan yaşın geldi evlen konumundanda uzaklaşıyor bu kadınlar.
Artık seçilmiyorlar seçiyorlar. Artık beyaz atlı prens beklemiyor kendileri için yaşam ortağı arıyorlar.
GİRİŞ
Bu bloğun amacı,her şeyden, özellikle de kendi ilgimi çeken şeylerden bahsetmek.
Sağlık,siyaset,güzellik,moda,kozmetik,sinema,edebiyat,tiyatro,tv,müzik,dans. Bunlara kadın perspektifinden yaklaşmak. Tektip anlayışı olan bir blog olsun istemiyordum o yüzden misafir yazarlarım olacak. Kendi alanlarında başarılı kadınlardan oluşan misafir yazarlarım olacak.
Çeşitlilik istiyorum bu blogda. Hayata farklı açılardan bakan kadınların farklı algılarını görmek istiyorum. Cosmopolitan formatında değil! Söyledikleri şeyi destekleyen, nedenleri ve sonuçları ile irdeleyen kadınlar.
Güzellikten bahsederken yüze yoğurt sürmek iyi geliyormuş diye yazmayan iyi geliyor ama arkasında şöyle bir mekanizmayı harekete geçiriyor diyerek işleyişinide anlatan kadınlar yazacaklar.Birbirinden farklı kadınlar.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Kadın Patron Olduğunda
Efsanevi mucit, “ kadınlar tarafından yeni çalışma alanlarının edinilmesi ” ve “ kademeli olarak liderlik gaspı ” nı öngörüyor. Mühendis, fi...
-
pmdd için yani `premenstrual disforik bozukluk` için 20mg olanını doktorların verdiği ilaç. kullanımı ise regl den 14 gün önce her saba...
-
Mayıs ayının ilk haftası fitness a başlamaya karar verdim. Amacım en az bir sene haftada 3 gün spor yapmaya odaklanmak ve tam bir sene son...
-
Fitness sonrası sauna kullanmaya başladım. Saunanın kapısında bir seansın 300 kalori kadar yakmaya neden olacağı yazıyordu. Bende bu mekani...