Şarap gibi olgunlaştıkça güzelleşen kadınlar ve hayata kendi perspektiflerinden bakışları.
5 Kasım 2010 Cuma
VIRGINIA WOOLF: GÖRÜNMEYENİN YAZARI
Bugün çok mutlu olduğum bir gün.Bundan tam bir yıl önce (Kasım 2009) Elma yayınevinin yayın danışmanları arasına katıldım. Bana çocuk kitapları serisine başlayacaklarından bahsetmişlerdi. Çocuk gelişimi uzmanı olarak çocuk kitaplarını okuyup değerlendirmem isteniyordu.
Bugün yeni kitap basılmış olarak elime geçti. Çocuklara özellikle de kız çocuklarına okutulmasını istediğim bir kitap. Kütüphanemin en nadide eserlerinden Kendine ait bir oda 'nın yazarı Virginia Woolf'un hayatını anlatıyor çocuklara bu yeni kitap.
Virginia konuşmaya üç yaşında başladı, acaba ilk söylediği söz neydi?
Babasının hazinesinde neler vardı?
Sessiz sözleri nasıl yakalıyordu?
Virginia ne yaptı da bir çok kadına örnek oldu?
Gizli sözler konuşabilir mi?
İngiliz yazar Virginia Woolf'un yaşamı bu kez sizimn için kaleme alındı. Tüm engellere rağmen kitap okumak ve yazmak,virginia için bir tutkuydu. Çocukluğunın renkli dünyasının size fısıldadıkları eşliğinde yol alırken tüm kalbinizle istediğinizde neler başarabileceğinizi görecek, yolunu kaybetmiş gizli sözleri keşfedeceksiniz.
19 Ekim 2010 Salı
Mide yoluyla felsefeye nüfuz etmek mümkün mü?
Can Yayınları’nın büyük ilgi gören Kırkmerak dizisinden yine dikkat çekici bir kitap, Filozofların Karnı. Gelmiş geçmiş en ünlü felsefecilerin düşüncelerini, tam da onların en sevdikleri yemekler üzerinden benzersiz bir üslupla anlatıyor okura. Aykırı bir yazardan, aykırı bir fikir ve aykırı bir kitap kısacası… Karnın ve beynin mükemmel birlikteliği, herkes için yazılmış şen bir bilgi kaynağına dönüşüveriyor.
Michel Onfray’in sınır tanımaz kaleminin ardından alternatif bir felsefe yolculuğuna çıkarıyorsunuz Filozofların Karnı’nda. Zeki, komik, etkileyici yaklaşımıyla Michel Onfray yalnızca felsefenin değil, edebiyatın da sınırlarını zorluyor. Fransa’nın son yıllarda dünya çapında parlayan filozofu Michel Onfray, Filozofların Karnı adlı bu eğlenceli yapıtında, felsefeye damgasını vurmuş filozoflara yiyeceklerle olan ilişkileri üzerinden yaklaşıyor. Düşünürleri büyük bir ziyafet sofrasına oturtuyor ve yemek yeme alışkanlıklarını, söylemleriyle eylemleri arasındaki farklılıkları sayfalara taşıyarak inanılmaz eğlenceli bir okuma şöleni yaratıyor. Filozofların beslenme alışkanlıklarının felsefelerini, düşüncelerini, yapıtlarını ve hatta yaşamlarını nasıl etkilediğini gözler önüne seriyor.
Kant, Nietzsche, Marinetti ve Sade hangi yemekleri severlerdi ve bu yemekler onları nasıl etkiledi? Çiğ ahtapot yemeyi sevmese Diogenes uygarlığa düşman olur muydu? Rousseau sürekli süt ürünleri yemek zorunda olmasa azla yetinmeye bunca methiye düzer miydi? Kabuslarında devamlı yengeçler gören Sartre, hayat boyu kabuklulardan tiksinmesinin bedelini ödemedi mi?
Onfray kışkırtıcı ve eğlenceli sorular sormaktan da geri kalmıyor: Acaba zihnimiz kadar midemiz de düşünür mü? Tarihimizi, özellikle düşünce tarihimizi hakkını yediğimiz midemizle bir kez daha düşünmek yararlı olmaz mı? Filozofların Karnı, felsefeye bambaşka bir tat katıyor, felsefeden korkanlar içinse lezzetli bir başlangıç sunuyor. Belki de Marx’ın önermesi doğrulanıyor böylece: İnsan ne yerse odur!
FİLOZOFLARIN KARNI
Yazar: Michel Onfray
Tür: Kırkmerak
Çeviri: Aykut Derman
Sayfa sayısı: 160
Fiyatı: 12 TL
Yayın tarihi: 19 Ekim 2010
12 Ekim 2010 Salı
Fitness maceram
Mayıs ayının ilk haftası fitness a başlamaya karar verdim. Amacım en az bir sene haftada 3 gün spor yapmaya odaklanmak ve tam bir sene sonra hedeflediğim görüntüye ulaşmak idi. Dana öncesinde aerobik,neopilates, yoga gibi şeyler denemiştim ama bunları evde tek başıma yapıyordum. İlk defa bir salona yazıldım. Aradan 5 ay geçmiş, ben, ısrar ve inat ile gitmeye devam ediyorum.
Benim ilk anda farkettiğim yararlarına gelecek olursak. Salona gitmek sosyalleşmeyi sağlıyor. Ortamda hem dostluk hem de hafif bir rekabet havası var. Ramazan döneminde salona gittiğimde, kimi zaman benden başkası olmuyordu. Salon tamamen bana kalmış gibi hissediyordum. Bu motivasyonu arttıran bir öge değilmiş meğerse. Diğer arkadaşlarımı görüp birlikte spor yapmak, aralarda kısa sohbetler etmek çok daha eğlenceli hale getiriyormuş.
İnsan tek başına olunca kendi sınırlarını o kadar da zorlamıyormuş.Salonda rekabet insanı geliştiren bir durummuş. Salon, aletler,arkadaşlar,sauna gibi unsurlar evet güzel ama asıl mühim olanı sizi doğru şekilde yönlendiren hocanın varlığı.
Çok şanslıyım ki Murat Ağbaba gibi profesyonel,kendini devamlı geliştiren, işini çok seven bir antrenör ile çalışma fırsatı buldum. Hedeflerimi ve ihtiyaçlarımı söylediğimde, buna uygun egzersiz programımı oluşturdu. Sizinle özel olarak ilgilenen bir antrenörle çalışmak insana kendini holivud starları gibi hissediyor .
Henüz işin çok başındayım.Yemeğe olan düşkünlüğümü de bilmeyeniniz kalmadı artık. Diyet yapabilen biri değilim. Amacım yavaş yavaş, oturarak yaptığım işim sonucu aldığım, kiloları, yavaş yavaş bir seneye yayarak, farkında olmadan vermek ve bunu kas kitlemi arttırarak yapmak idi.
Başladığımda ilk ay insanlar kilo vermeye başladılar. Benim tartıdaki durumum aynı idi. İkinci ayda da bir değişiklik olmadı rakamsal olarak ama santimsel olarak incelmeye başlamıştım). İlk üç ay tek kilo vermedim. Yediklerine dikkat edip 4-8 kg arası veren insanlar da vardı salonda. Ben bu üç aydan sonra kilo vermeye başladım rakamsal olarak. 62 kg ile başladım şu an 57kg yum. Bel kalça ve bacaklarım inceldi.
Neden rakamsal olarak incelmeye başladım? Ne değişti yaşantımda?
Koşmaya başladım. daha evvel tempolu yarım saat yürüyordum yarım saat koşmalı dinlenmeli interval denilen bir sisteme geçildi. Antreman programım ağırlaştı.Yediklerime dikkat etmeye başladım. Protein tüketim oranım arttı. Hedefim Mayıs 2011 de 52kg olmak.
Sanırım en mühim etkisi sporun beni mutlu etmesi ve çok ciddi bağımlılık yapması. Serotonin bağımlısı olduğumu itiraf edebilirim.
24 Eylül 2010 Cuma
Tibetin Gençlik Pınarı
Bir arkadaşımın( Didem 'in nam-ı diğer Ido Atlasian ) sağlık merakımı ve 140 sene yaşamayı istediğimi ,öğrendikten sonra bana tavsiye ettiği Tibetin Gençlik Pınarı isimli kitabı okuduktan sonra, okuduklarım ilginç geldi ve kaybedecek neyim var bir deneyeyim dedim.
Kitaptaki çok basit 5 egzersizin ilk hafta 3er kere yapılması öneriliyor. sonra her hafta 2, 2 arttırılıyor egzersiz sayıları ve çok az zamanınızı alıyor. Kitapta egzersizleri (kitaba göre ayinleri) yapan insanların hayatlarında olan değişikliklerden bahsedilmiş. o kadar abartı değişikliklere neden olup olmadıklarını bilemiyorum ama vücuttan toksinlerin atılmasına yardımcı olduğu, cildin daha iyi görünmesini sağladığı gibi ufak değşiklikleri gözlemlediğim insanlar oldu.
Arka kapaktaki tanıtım yazısı ;
Bu kitap gençlik pınarınin kadim ve gizemli himalaya daglarina giden ve onu bulan bir adamın gercek öyküsüdür!
Binlerce yıl boyunca yasak tibet bölgelerinin derinliklerinde gizlenen kayıp manastır, büyük özenle korunan genclik sırlarına sahiptir. Bu sır, uygulaması son derece kolay ama insanın yaşamını sonsuza dek değiştirme gücüne sahip olan beş kadim ayindir. Bu kitap, manastırda yaşanan lamalardan öğrenilen olağan üstü sır hakkında yazılmış tek kaynaktır. Kitapda açıklanan beş ayin, herkesin kendini çok daha genç hissetmesini ve görünmesini aynı zamandada daha büyük bir canlılık kazanmasını sağlayacak güce sahiptir
"İnsanın omurgası ne kadar esnekse o kadar gençtir."
22 Eylül 2010 Çarşamba
Lükse Övgü
Daha önceki kitap tanıtım yazılarımda size Can Yayınlarının Kırkmerak dizisinden bahsetmiştim. Lükse övgü bu dizinin yayınlarından biri.
Bir Sanattır Öğle Uykusu ile ülkemizde büyük ilgi gören Thierry Paquot, “Lüks dediğimiz nedir?” sorusuna, yine kendine özgü eğlenceli, zeki ve akıcı üslubuyla yanıt arıyor. Paquot, lüks deyince akla ilk gelen pahalı çantalar, parfümler, şık lokantalar, gösterişli eşyalar, hayal ötesi yolculuklar gibi unsurların çok daha dışına çıkarak, derinlere inerek ele alıyor lüks olgusunu. Dahası, sözcüğün çağrıştırdığı hemen her şeyin kökenlerine inip tekrar tanımlıyor bu olguyu.
Thierry Paquot lüksü, para ve ekonomi temelli bir toplumda insanın zamanını canının istediğince kullanabilmesi için bir araç olarak gösterirken, bir kere daha yerleşik düşüncelere şiddetle karşı çıkıyor. Lükse Övgü’de ele alınan lüks kavramı, ekonomik boyuttan çok öte bir davranış tarzı, kurtarıcı bir ölçüsüzlük, bireyi kendiyle uzlaştıran bir yaşama sanatı olarak öne çıkıyor. Paquot gereksiz olan şeylerin gerekli yanlarını keşfetme deneyimini “lüks” olarak adlandırıyor ve ona “ütopik” değerler yükleyerek belki de bu kavramı bugüne dek hiç irdelenmemiş yanlarıyla ele alıyor. Tabii ki lüksün mutluluk üzerine etkisini de gözden kaçırmadan sıralıyor düşüncelerini.
Thierry Paquot’nun Lükse Övgü’sü de tıpkı Bir Sanattır Öğle Uykusu gibi Can Yayınlarının Kırkmerak dizisi kapsamında yayınlanmış bulunuyor.
LÜKSE ÖVGÜ
Yazar: Thierry Paquot
Tür: Deneme
Çeviri: Orçun Türkay
Sayfa sayısı: 143
Fiyatı: 11,50 TL
Yayın tarihi: 21 Eylül 2010
20 Ağustos 2010 Cuma
Black Swan
Dünyanın en prestijli üç festivalinden birisi olan Venedik film Festivali'ne (Diğer ikisi Cannes ve Berlin) geri sayım başladı.
Bu yıl 67. kez düzenlenecek festivalde Altın Aslan jürisinin başkanlığını Quentin Tarantino yapacak.
En iyi ilk filme verilecek Luigi De Laurentiis ödülünün jüri başkanlığını ise Fatih Akın üstlenecek.
Festivalin açılışını 1 Eylül'de 'Pi', 'Requiem for a Dream/ Düşlere Bir Ağıt', 'The Fountain/ Kaynak', 'The Wrestler' filmlerinin yönetmeni Darren Aronofsky imzalı 'Black Swan' yapacak. Natalie Portman,Winona Ryder, Vincent Cassel ve Mila Kunis’in başrolünde olduğu 'Black Swan', bir balerinin genç rakibiyle aralarında yaşanan çekişmeyi konu alıyor.
Traileri buradan izleyebilirsiniz.
19 Ağustos 2010 Perşembe
Going the Distance
Sizi bilmiyorum ama ben romantik komedilere bayılıyorum.Drew Barrymore da kendime en yakın bulduğum sanatçılardan biri.
Filmi anlatmaya başlamadan size bir itirafım daha var. Ne kadar yaşlandığımı yaşıtlarıma bakıp anlamaya çalışan biriyim. Ama sokaktaki yaşıtlarıma değil. Yaşıtlarım olan ünlülere bakıyorum. Nasılsa onlarda bok gibi para var ve her istediklerini yaptırabiliyorlar.Benim yaşıtlarım da Drew Barrymore,Kate Winslet ,Angelina Jolie, Charlize Theron, Marion Cotillard,Milla Jovovich,Eva Longoria Parker,Mia Kirshner ve Fergie. Kendi aralarında bakınca içlerinde en genç görünen Marion Cotillard diyebiliriz.Verimli bir yılın kadınları.
Bazı filmlere gösterime girdikleri ilk gün girmeye çalışırım. Kimse bişey yazmadan, kimse bana bişey anlatmadan. En düşük beklenti ile izlemek isterim. Bu filmde gösterime girdiği ilk gün gitmek istediğim bir filmlerden biri.
Going the Distance uzak mesafeden ilişkilerini yürütmeye çalışan bir çiftin hikayesi yönetmeni Nanette Burstein. 2 Eylül 2010 da gösterime girecek film. Ülkemizde hangi tarihte girer emin değilim. Romantik komedi sevenlere duyurulur efendim.
14 Temmuz 2010 Çarşamba
THE TRUE BELIVER- ERIC HOFFER
Bu sezon dizisiz kaldım derken yeni bir dizinin varlığından haberdar oldum. Matt Bomer'a aşık olduğumu da belirtmeden geçmeyeyim. Dizimiz eski bir üçkağıtçı olan Neal Caffrey'nin FBI'a danışmanlık yapması üzerine kurulu.
Bahsetmek istediğim asıl konu dizi değil. Sizi bilmem ama ben dizilerdeki, kitaplardaki göndermeleri, sözleri, alıntıları, sinema filmlerini, kitapları merak eder ve bulurum.
Neal'ın arkadaşı Mozzie (Willie Garson) zaman zaman güzel göndermeler yapabiliyor. Pilot bölümde , yunan mitolojisinden İkarus'a bir gönderme yapmıştı. "You flew too close to the sun, my friend. They burned your wings" (Güneşe çok yakın uçtun dostum. Kanatlarını yaktı")
Başka bir bölümde yine Mozzie (Willie Garson)Eric Hoffer' dan bir alıntı yaptı: "We feel free when we escape even if it will be from the frying pan to the fire" (Kızgın tavadan ateşe bile olsa kaçarken, kendimizi özgür hissederiz.).
White Collar beni Eric Hoffer ile tanıştırdı.
Eric Hoffer'ın yaşam öyküsü film senaryasu gibi farklı ve mucizevi.Hoffer New York'da Alman Yahudisi göçmeni bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Altı yaşında bilinmeyen tıbbi sebeplerle kör oldu. Onbeş yaşında yine bilinmeyen sebeplerle görmeye başladı. Yeniden kör olabilme endişesiyle olabildiğince okumaya çalıştı.
Genç bir adamken her iki ebeveynini de kaybetti. Silahlı kuvvetlere başvurusu tıbbi gerekçelerle reddedildi. İşportada meyve satıcılığı, tarlalarda ırgatlık, maden işçiliği, dok işçiliği gibi çeşitli işlerde çalıştı.
1938 yılında Common Ground isimli dergiye gönderdiği mektup ilgi çekti. İş çevresinde karşılaştığı insanları gözlemledi ve hepsi de toplumsal hayatla ilgili kitaplarını yazmaya başladı. 1964 yılında California Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesinde danışmanlık görevine başladı. Ancak bu sırada hâlâ rıhtımdaki hamallık görevini yapmaya devam ediyordu.
Eric Hoffer'in yaşamı yazdıklarını merak etmeme neden oldu. Plato Yayıncılıktan çıkan The True Beliver'in çevirisi Kesin İnançlılar'ı sipariş ettim.Plato Yayıncılığın editörlerine sesleniyorum, özellikle kitabın adının çevirisini hiç beğenmedim.Beni tatmin etmedi kitabın türkçe adı. Kitabın içinde çeviriden yana sorun yok.
Kitle sosyolojisini anlayamıyorum. Kolektif bilinç kavramı bana her zaman çok itici gelmiştir. Eric Hoffer'ın kitabının bunları anlamamda yardımcı olabileceğini düşünüyorum. İnsanlar neden aşırı dinci,ırkçı,milliyetçi gruplara katılırlar? Tam ben bunları sorgular iken Çağrı bana hemen bir link uzattı bunu oku demek isteyerek.
http://www.thrivenotes.com/the-last-question/
Türkçesi için;
http://www.x-bilinmeyen.net/sonsoru/index.htm
Bakalım okuduklarım bana neler öğretecek...
28 Haziran 2010 Pazartesi
Şarap Afrodizyaktır
Geçen hafta sonu çok tatlı bir film izledim. Adı A Good Year. Film Fransa da üzüm bağlarının arasında dolaştırıyor sizi. İzlerken insanın canı şarap çekiyor. Nerdeyse bana Böğürtlen Şarabı isimli kitabı okuduğum zaman aldığım hazzı verdi.
Özellikle yaz akşamlarında soğuk şarap içmeye bayılıyorum. Bu ara Böğürtlen Şarabının yazarı Laura Esquavel 'in yazdığı bir kitabı okumaya başladım.
Afrodit Afrodizyak Yazılar Afrodizyak Yemekler adında. Okuması kolay akıcı,insanı gülümseten bir kitap.
Afrodit, Şili'li yazar Isabel Allende'nin çok değişik bir çalışması. Bu kitabı, edebi bir amaç gütmeden, yalnızca eğlenmek ve eğlendirmek için hazırladığını söyleyen yazar, Afrodit'in, okuruyla kendisi arasında özel, ironik ve mahrem bir sohbet olduğunu söylüyor ve bu kitabın erotik bir elkitabı, ya da bir yemek kitabı olmadığını, bir 'duyular kitabı' olduğunu vurguluyor.
'Erotizmi yiyeceklerden ayıramam bir türlü; bunu yapmak için bir neden de göremiyorum; tam tersine, gücüm ve neşem yettiği sürece her ikisinin de tadını çıkarmayı sürdürmeye niyetliyim. İşte, aşk ile iştahın sınırlarının kimi zaman tümden silinecek kadar bulanıklaştığı duyusal belleğimin çeşitli yörelerinde haritasız bir yolculuk demek olan böyle bir kitap yazma düşüncesi de bundan doğdu,' diyor kitabın başında.
Isabel Allende'nin son derece keyifli bir anlatımla sunduğu renkli anılarını, deneyimlerini, hepsi de göze ve kulağa son derece çekici gelen afrodizyak yemek tarifleriyle birleştirdiği bu sıradışı kitap, hem Isabel Allende hayranları, hem de yemekle özel zevkleri bir araya getirmeyi sevenler için olağanüstü güzellikte, unutulmaz bir başucu kitabı olacak.(Arka Kapak)
Tüm bunlar birbirlerini çağrıştırırken, bir arkadaşımla konuşurken, çıkan bir soruyu araştırmak istedim. Şarap bilimsel olarak afrodizyak olarak bulunmuş muydu?
Elbette ki şarap erkekleri olduğu kadar kadınları da etkiler. İngiltere'de yayınlanan bilimsel bir dergi olan Nature'da 1994'ten beri yayınlanan çeşitli çalışmalar alkol alımının kadınlarda libidoyu artırabildiğini öne sürmüştür. Bu araştırmalara göre alkol kadınlarda testosteron düzeyini artırır, ve bu da başka etkilerinin yanı sıra cinsel ilgi ve arzuları kısıtlı kişilerde bunları artırıcı yönde sonuçlar verir. Dr. Weil'e göre "fazladan alınacak küçük miktarlar libidoyu çarpıcı biçimde artırabilir. Tedavi cinsel ilgi ve arzu yoksunu kadınların yaşamlarını değiştirebilme potansiyeline sahiptir."
21 Haziran 2010 Pazartesi
DİLE GETİRİRSEM BÜYÜSÜ BOZULUR
Size de olur mu hiç? Bir duygu o kadar kocamandır ki, içinizde, sanki paylaşsanız, anlatmaya kalksanız, hakkını veremeyeceksiniz, sanki o duygu küçülecek gibi olur mu hiç?
Bu ara öyle hissettiğim bir dönem yaşıyorum. İçimdeki kocaman bir duygu ama bu ne bilmiyorum adı var mı kelimelere dökülür mü bilmiyorum. O kadar kopuk kopuk geliyor ki...
Sanki değişim geçirdiğim bir dönemdeyim.Şeklen değil içsel bir değişim büyük bir şey ama ne yöne gidiyorum bilmiyorum.Değişimin sonu ne olacak kestiremiyorum. Değişim şununla ilgili bile diyemiyorum.
Ne yazmayı ,ne konuşmayı becerebiliyorum.
Eskiden bir şelale idim. İnsanlara akardı duygularım, çok coşkundu engelleri tanımazdı bilmezdi. Sonra kırıldım. Biri benden güveni çaldı. İnsanlara duyduğum sonsuz güveni.Bir süre inkar ettim bu eksikliğin farkına vardığımı. Akamaz oldum. Şelaleden, sakin bir göle dönüştüm, huzurlu. Yeniden akabileceğim umudunu taşıyordum. Sonra bir başkası geldi benden umudu çaldı. Artık kurudum.
Beni kurtarmak için artık bir mucize lazım. Ya insanlar değişmek için çabalayacaklar, çevreci olacaklar yada küresel ısınma ile buzlar eriyecek. Yani bir felaket ile ancak eski halime geleceğim gibi hissediyorum.
Yalnızım. Yalnızlıktan keyif alıyorum.Başka insanlara sayılı saatlerde tahammül edebiliyorum. Oysa Mürşide mürid,müride mürşit gerek. İnsan tek başına gelişemez. Ne müridim var ne mürşidim.
Dün akşam kitapçıda dolaşırken kendimi Makalat'ı incelerken buldum. Almayı istediğim bir kitap idi ama o gün düşünmemiştim kitap mı beni buldu, ben mi onu buldum bilmiyorum.
Balık burcu mistizme meraklıdır denir. Merak etmemek elde değil masalsı ve büyülü şeyler bu konular.Başka dünyalara açılan kapılar. Zincirleme bir kazanın içinde gibiyim. Domino taşları birbirlerini deviriyorlar sanki.
Bir arayış dönemimde kabala ile tanışmıştım. 12 hafta verilen ödevleri yapmıştım. Son ödev çok güzeldi, bir ağaç dikmek gerekiyordu. Ağacım kocaman oldu. Belki benden sonra da var olacak. Yaşam ağacı. Başka bir kitap serisi geldi ardından Kabalist ve sonra Elif Şafak 'ın aşkı. Onlar bitti Ahmet Ümit'in Bab-ı Esrarı geldi. Ben aramadım, peşlerinden koşmadım kendiliğinden geldiler bana kitaplar. Üzerine deneyimler geldi.
Şimdi makalat beni nereye götürecek merak ediyorum....
"Aşk, ne de güzel bir günahtır ki, ona tövbe etmek kafirliktir. O öyle bir günahtır ki, ne arkasında kaçıp kurtulacak bir yol vardır, ne de önünde oturup dinlenecek bir durak vardır." Mevlana
9 Haziran 2010 Çarşamba
Nasıl Jenifer Aniston'unki gibi güçlü ve seksi bacaklara sahip olursunuz?
Sevmesem de Jennifer Aniston 'u (Angelina Jolie sevenlerdenim)yiğidi öldürüp hakkını yememek lazım. Hollywood 'un en iyi vücutlarından birine sahip.Genetik harikası olduğu için bu vücuda sahip de değil.Bu vücududa çok çalışarak,yoga ve pilates yaparak sahip oldu.
Oyunculuğa ilk başladığı zamanlarda yapımcılar ona incelmesini, saç renginide daha açmasını söylemişler. Başarılı olmak isteyen Jennifer bu tavsiyeleri dinlemiş.
İşin özü azim sanırım. Lise balosuna giderken çekilmiş bir fotosu ve son yıllarda çekilmiş bir fotosunu yanyana görüyorsunuz.
Bakımlı kadın güzeldir mottosunun ispatı bu kadın. Çirkin ördek yavrusundan kuğuya dönüşmüş. Gelelim asıl konumuza bu vücudu nasıl yapmış!
Jen’in Yoga eğitmeni Mandy Ingber Jen in kullandığı bacak şekillendirme tekniklerini şöyle anlatıyor;
1. Bacaklarinizi haftada en az 3 kere 30-60 dakikalik kardiyo hareketleriyle sıkılaştırın. Many koşmayı, bisikleti veya yürümeyi öneriyor.
2. Üst bacaklari "temple pose" ile 30 sn tutarak güçlendirin, sonra 8 mini yoga squat yapın.
3. Baldırlarınızı ayak parmaklarınızın uçlarına 8 kere çıkıp inerek sıkılaştırın, ardindan 8 adet aynı hareketin hızlı versiyonunu yapın.
Bacakların muhteşem görünmesinin diğer bir adımı bakım. Ağda sonrası peeling yapıp (ölü derilerin uzaklaştırılması) nemlendirici sürün ipeksi yumuşaklıkta bacaklarınız olacaktır.
Özellikle yaz aylarında daha hoş bir görüntü için otobronzerlardan yardım alın. Hafftada bir kere otobronzer bir ürün kullanmanız kısa etekler ve şortlar giydiğiniz zamanlarda bacaklarınızın daha hoş görünmesine neden olacaktır.
27 Mayıs 2010 Perşembe
ÇOCUK KİTAPLARI NASIL YAYINA HAZIRLANIYOR?
Elma Yayınevi editörlerinden Demet Uyar'a bazı sorular yönelttim o da kırmadı beni sağolsun sorularımı cevapladı.
Neden çocuk kitapları yayınlamaya başladınız? Bu kararı almanıza neden olan etkenler nelerdi?
Elma Yayınevi olarak çoğunlukla iş-yönetim ve kişisel gelişim kitapları yayımlıyoruz. Bu alanda çocuklara yönelik kitaplar mevcut değildi, çocuklar için de kişisel gelişim kategorisinde kitaplar yayımlayabileceğimizi düşündük. Yayınevi olarak alanımız kişisel gelişim olduğu için okuyucularımızdan çocuklar için de kitaplar yayımlamamız yönünde talep aldık, bu yönde bir hedefimiz olduğu için de çocuklar için kişisel gelişim kitapları yayımlamaya başladık.
Çocuk kitapları yayınlamada hedefleriniz neler?
Çocukların kişisel gelişimine katkıda bulunabilmek ve kendilerini gerçekleştirmelerine biraz olsun yardımcı olabilmek.
Çocuk kitabı hangi aşamalardan geçerek son okuyucuya ulaşıyor ?
Öncelikle aday kitaplarımızı hedef kitlemiz olan çocuklara ve uzmanlar ile ailelere okutup onaylarını alıyoruz. Yani, kitabı yayımlayıp yayımlamayacağımıza danışmanlarımızla birlikte karar veriyoruz. Sonrasında gerekli düzeltme ve uygulamaları yapıp kitabı baskıya hazır hale getiriyoruz.
Neden çocuk kitapları yayınlamaya başladınız? Bu kararı almanıza neden olan etkenler nelerdi?
Elma Yayınevi olarak çoğunlukla iş-yönetim ve kişisel gelişim kitapları yayımlıyoruz. Bu alanda çocuklara yönelik kitaplar mevcut değildi, çocuklar için de kişisel gelişim kategorisinde kitaplar yayımlayabileceğimizi düşündük. Yayınevi olarak alanımız kişisel gelişim olduğu için okuyucularımızdan çocuklar için de kitaplar yayımlamamız yönünde talep aldık, bu yönde bir hedefimiz olduğu için de çocuklar için kişisel gelişim kitapları yayımlamaya başladık.
Çocuk kitapları yayınlamada hedefleriniz neler?
Çocukların kişisel gelişimine katkıda bulunabilmek ve kendilerini gerçekleştirmelerine biraz olsun yardımcı olabilmek.
Çocuk kitabı hangi aşamalardan geçerek son okuyucuya ulaşıyor ?
Öncelikle aday kitaplarımızı hedef kitlemiz olan çocuklara ve uzmanlar ile ailelere okutup onaylarını alıyoruz. Yani, kitabı yayımlayıp yayımlamayacağımıza danışmanlarımızla birlikte karar veriyoruz. Sonrasında gerekli düzeltme ve uygulamaları yapıp kitabı baskıya hazır hale getiriyoruz.
24 Mayıs 2010 Pazartesi
En Çekici Kötü Adamlar
Herkesin çekici bulduğu adamlardan farklı tipleri çekici buluyorum. Az sert, az kusurlu olacak suratlar. Herkesin sevdiği parlak çocuklar gibi olmayacaklar.
Sinemanın,tv dizilerinin 3 kötü adamını çok çekici bulurum.Ray Liotta,Micheal Madsen ve Eric Roberts.
Hepsi de çok iyi oyuncular yalnız seçici değiller. Çok filmde oynamak fiyatlarını düşüren bir şey. Çok deneyimliler ama 3. sınıf filmlerin aktörleri onlar.
Her birine ayrı bir film ile tutulmuştum. Michael Madsen'i Vengeance Unlimited ile sevmiştim. Bu dizide Madsen, mazlumun intikamını almakla uğraşan, profesyonel bir "intikam alıcı"dır. Yardımlarının karşılığı, bir "iyilik borcu"dur ve her bölümde, geçmişten gelen iyilik borçlarını kullanarak, bölümün mazlumunun intikamını çok yaratıcı biçimlerde alır.
Eric Roberts ise geçirdiği bir kaza sonucu kötü adam kariyerine başlamıştır.1981 yılında geçirdiği ve 3 gün komada kaldığı trafik kazası sonucunda yüzünde kalan yara izi, onu kötü adam oynama saplantısına sürüklemiştir. Yine de gerekli sıçramayı yapamamış, hayatını abuk subuk filmlerde gereksiz karakterler sergilemekle geçirmektedir.
1986 yapımı Runaway Train adlı filmde Jon Voight ile harika bir performans sergilemiş ve en iyi yardımcı erkek oyuncu dalında oscara aday olmuş lakin ödülü o yıl 78 yaşında olan Don Ameche kapmıştır. Bu arada Julia Roberts'ın ağabeyi olduğunuda hatırlatmak isterim.
Onu en son Heroes dizisinde görmüştük.Tabi ki yine kötü adamı oynuyordu.
Ray Liotta'ya aşkım Goodfellas filminden sonra başlamıştır. Hikayede kötü adamdır ama kendi bakış açısını o kadar güzel anlatır ki etkilenmemek elde değildir yüzü çok karizmatiktir.
Peki neden kötü adamları,kusurlu yüzleri seviyorum?
Bunu bende zaman zaman sorguluyorum. Sanırım içlerinde iyi bir şeyler olduğuna inanmak istiyorum.
21 Mayıs 2010 Cuma
HAYATI ISKALAMA LÜKSÜN YOK SENİN !
Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan
ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahatolsun.
Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve
yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.
Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır.
Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadıneden beyaz değil?"
diye bir soruyla bilekarsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin.
Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın herzaman.
Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur.
İyihalin cezanda indirim sağlamaz.
Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken
o, "şunuyapmadın" diye cevap verecektir. Ve
ne söylesenkarşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır.
Üzülme, sen aşkı yaşanmasıgerektiği gibi yaşadın.
Özledin, içtin, ağladın,güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın.
"Peki o ne yaptı" deme.
Herkes kendinden sorumluduraşkta.
Sen aşkını doya doya yaşarken
o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu.
Bir insan eksikyaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamakiçin uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için?
Hayatı ıskalama lüksün yok senin.
Onun varsa, bırak olüksü sonuna kadar yaşasın.
Her zamanki gibi yaşayacaksın sen.
"Acılara tutunarak"yaşamayı Öğreneli çok oldu.
Hem ne olmuş yani,yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil.
Sen mutluluğuhiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... Epeydireline almadığın kitaplar seni bekliyor.
Kitap okurkende mutlu oluyorsun unuttun mu?
Kentin hiç görmediğinsokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyifverecek sana.
Yine içeceksin rakını balığın yanında.
Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü decabası....
Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun asolan yürektir.
Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilipde duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığınsürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeterki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevdaduygusunu.
Elbet bitecek güneşe hasret günler.
Ve ozaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkilerdeğil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...
NAZIM HİKMET
10 Mayıs 2010 Pazartesi
SAUNA
Fitness sonrası sauna kullanmaya başladım. Saunanın kapısında bir seansın 300 kalori kadar yakmaya neden olacağı yazıyordu. Bende bu mekanizmayı ve saunanın çıkışını, sağlığa etkisini merak ettim. Sıcaktan bunalacağımı düşünüyordum. Aynı nedenden hamama bile gitmeyen insandım. Spor sonrası 10 dakika deneyebilirim dedim ve ilk defa ellerimin üzerindeki derinin bile terlediğini gördüm. Verdiği his inanılmaz rahatlatıcı idi.
Sonra arkadaşım Tolganın (nam-ı diğer Niketese )ekşi sözlükte ,sauna başlığı altına yazdıklarını okudum
'' Evet saunaya girdiğimizde bolca terleriz. Terlemek vucuttaki toksinlerin, kimyasallarin ve yağlarinin atılması için iyi bir yoldur. Derimiz nefes alır, gÖzenekleri açılır... Ayrıca dakikada ortalama 75 kere atan kalbimiz, saunaya girildikten sonra dakikada 150 atışa kadar ulaşmaktadır. Bu artış ile vucuttaki kan dolaşımı hızlanmaktadır. Ancak sıcaklık yüzünden damarların halihazırda genislemesi sebebi ile kan basinci artmamaktadir. Bu sayede, yani kan dolaşımının hızlanmasına bağlı olarak dokularin kendini onarimi, zararli madelerin dokulardan uzaklaştırılması daha hızlı gerçekleşebilmektedir.
Ayrica zayıflamak isteyenler icin de saunalar bire bir çözümdür. Yattığınız yerden kilo verirsiniz. çünkü vucut yağlari 43 santigrat dereceden sonra suda çözünebilecek hale gelirler. Bu da demektir ki, bu yağlar, yaklaşık 50 santigrat derece olan saunalarda vücut içindeki suda çözünür hale gelip, terleme yolu ile, diğer toksinleri de yanına alarak vücuttan atılabilir. Hatta bu yağları yakma işlemi o kadar hızlı ve çabuk olur ki 10 dakikalik bir sauna seansı yaklasik 600 kalorilik yağ yakılmasina denk gelmektedir. Ki bu da yaklasik 1 litre terlemek demektir. Yani hafif tempoda 10 kilometre kosmak veya yuksek tempoda yarım saat basketbol oynamak ile aynı şey. Ancak burada dikkat edilmesi gereken en onemli sey su kaybını hemen telafi etmek gerektigidir...''
Niketese'nin bu yazısının devamı ve erkeklere uyarılarını buradan okuyabilirsiniz.
Fince bir sözcük olan sauna, terleme banyosu anlamına gelir. Eskiden odun sobalarını av etlerini ve somon balıklarını pişirmek için kuran Finliler, daha sonra bu sıcak mucizenin sağlık ve gençlik kaynağı olduğunu keşfetmişler.
Sauna kültürü her ne kadar Finlandiya kökenli olarak bilinse de asıl ortaya çıktığı bölge Orta Asya’dır ve buradan Rusya’ya oradan da İskandinav ülkelerine geçmiş ve sonraki gelişimini de Finlandiya’da gerçekleştirmiştir. O dönemde Finliler ahşaptan kulübeler inşa edip bu kulübelere düz taşlar dizerlerdi ve alttan odunla ısınan taşların üzerine su dökerek yoğun bir şekilde buhar oluştururlardı.
Finliler’ bir kadının en güzel olduğu zaman, saunadan çıktıktan bir saat sonraki halidir’ der. Bunun en basit açıklaması, sıcağın etkisiyle vücudun mutluluk hormonları serotonin ve endorfin hormonlarından bol bol salgılamasıdır. Saunadan çıkıp, soğuk suya girildiğinde ise, adeta bir gençlik mucizesi yaratılmış olur: Dolaşım hızlanır, cilt pespembe ve pırıl pırıl bir görünüm alır.
Sauna insanların oturur vaziyette bedenindeki sıvıyı attığı yerdir. Sauna aktif olmayan durumda iken iyi bir şekilde vücuttaki sıvıyı atmak için birebirdir.
Aktif olan bedenden sıvı atmada oluşan yorgunluğun tam tersine saunada terleme ile yorgunluk giderilir. Böylece dinlenerek vücudunuzda ki toksinlerden ve fazla kilolardan kurtulmanıza yardımcı olur.
Kötü toksinler ve metabolizma artıklarının vücudun gözeneklerinden terleme yoluyla uzaklaştırılması genel rahatlama ve gevşemeyi sağlar.
Böylece saunada iken aynı zamanda yorgunluk giderilir, aynı zamanda da vücuttaki toksinler atılır.
Beden, ısı değişimleriyle kalp atım sayısı yani nabız arasında doğrusal bir ilişki vardır. Saunadaki sıcak hava sayesinde vücut ısısı artar böylece haliyle nabız artışı da beraberinde artar. Saunada nabız istirahat haline göre %50 – 60 artar dakikada 100 – 150 atıma çıkabilir. Nabızdaki bu hızlı artışa karşın kan basıncında sistolde çok hafif bir artış olur. Bu sebeple bedenin dolaşım sistemine binen gerçek yük düşüktür.
Buna göre yapılan bir araştırmaya göre çok iyi dayanıklı sporcularda yapılan nabız karşılaştırmalarında 90 C ısısındaki bir saunada 20 dakika kalmak nabız ölçümlerinde 4000 m. koşuya eşit olduğu görülmüştür. Bu nedenle düzenli sauna kullanımının yararları oldukça fazladır.
Sauna içerisinde sıcak ve kuru havanın bulunduğu ,insanların rahatça yatıp oturabilecekleri kadar büyüklüğü olan ahşaptan yapılmış bir çeşit sıcak hava banyosudur. Genel olarak saunada sıcaklık 40 ile 90 C derece arasındadır. Hararet tavan yüksekliğinde 100 C dereceyi bulur.
Sauna nasıl çalışır ve bize ne gibi faydaları vardır?
• Sauna; kalp, dolaşım ve sinir sistemini düzenleyen bir kültür-fizik olayıdır. İnsan vücudundaki hızlı, yoğun sıcaklık artışları ve düşüşleri saunanın ana prensibini oluşturmaktadır.
• Deri tabakasının üst düzeyinde sıcaklık normalden 10° C daha fazla yükselir, aynı zamanda deri tabakasının altında sıcaklık normalden 1° C daha artar. Bu da vücuttaki hastalıklara karşı koyan madde olan antikor üretimini artırır.
• Kan damarları genişlediği için kan akışı hızlanır. Organizmamız vücut sıcaklığını deriyi soğutarak sabit tutmaya çalışır ve yoğun bir terleme ile reaksiyon verir. Deri, ölü hücrelerden temizlenerek canlanır. Yumuşak ve pürüzsüz bir yüzeye sahip olur.
• Yoğun terleme, insan vücudundaki su ve toksinlerin dengesini ayarlar. Özellikle spor yaptıktan sonra saunaya girilmesi tavsiye edilmektedir. Bunun sebebi olarak da kas ağrılarına neden olan laktik asidin terleme yoluyla atılması gösterilmektedir. Finli atletlerin mukavemet sporlarındaki başarısının saunadan kaynaklandığı düşünülmektedir. Günümüzde düzenli sauna banyoları başarılı atletlerin çalışma programlarında yer almaktadır.
• Sporcular egzersize gösterdikleri uyum sonucu terlediklerinde fazla tuz kaybetmezler; sulu terlerler. Sauna, insanın pasif durumda iken sulu terlemesini sağlar. Böylece aktif terlemede oluşan yorgunluğun tam tersine saunada terleme ile yorgunluk giderilir.
• Düzenli sauna banyoları solunum yollarının daha düzenli çalışmasına da yardımcı olmaktadır.
• Sauna banyosu kardio-vaskular sistemini ve kan basıncını olumlu yönde etkileyerek, kalbe ve bütün kardio-vaskular sistemine stressiz bir antrenman yaptırmaktadır.
• Sauna, toplam kan proteinlerinde artışa neden olur. Bu artış da dokulara daha fazla oksijenin ulaşmasını sağlar.
• Negatif iyonlar sıcak taşlara serpilen su ile havaya fışkırırlar ve aldığınız nefes ile vücudunuza girerler. Bu iyonların görevi sizi iyi ve mutlu hissetmenizi sağlamaktır. Son yıllarda keşfedilen bu etki ile dünyada farklı uygulamalar yapılmaktadır. Hatta kanserin tedavisinde bile iyon jeneratörleri kullanılmaktadır.
• Soğuk duşla tamamlanmış ve kurallarına uygun olarak yapılan sauna ziyaretlerinin yararları görüldüğü gibi çok geniş bir yelpazeye sahiptir. Sauna ile günlük yaşamın bütün stresinden ve yorgunluğundan kurtulur, yaşamdan keyif alırsınız.
• Sauna cilt güzelliğinin yanı sıra bazı bölgelerde istenmeyen yağlanma ve selülit oluşumunu engeller. Kısaca sauna vücud sağlığı ve güzelliği için mükemmel bir yoldur.
• Sauna ile metabolizmanın çalışması hızlanır ve terleme için enerji gerekeceğinden bir sauna seansında yaklaşık 300 kalori yakılmış olur . Bu miktar 3-4 km koşmakla aynı değerdedir.
• Saunada konforlu terleme olan sulu terleme sağlanır (egzersizde olduğu gibi yüksek tuz kaybı olmaz) bu sayede vücuttan kurşun, nikel, cıva gibi zararlı toksinler atılmış olur.
• Programlı sauna banyoları solunum yollarının düzenli çalışmasına yardımcı olur.
• Sauna banyosu kardio-vasküler sistemi ve kan basıncını olumlu yönde etkiler, kalbe ve tüm kardio-vasküler sisteme stressiz antrenman yaptırır.
• Akşamları yapılacak bir sauna seansı stresli günün bütün yorgunluğunu atmanızı sağlar, bu sayede derin ve rahat bir uykuya dalmanıza yardım eder.
• Saunadan hemen sonra insan kendini yeniden doğmuş gibi hisseder. Dinlendirir, bendensel ve ruhsal olarak rahatlatır ve mutlu kılar. Savunma sistemini güçlendirir, enfeksiyonları engeller. Yüksek ve düşük tansiyonda kan basıncının ayarlanmasını kolaylaştırır.
• Dış görünümdeki değişiklikler hemen fark edilir. Zayıflamaya yardımcı olur. Çeşitli fonksiyon bozukluklarında (astım, baş ağrısı, yüksek tansiyon vb.) pozitif etki yapar. Ancak saunanın etkileri doğru uygulandığında pozitif olur.
Sauna herkese farklı faydalar sağlamaktadır. Bu konuda herkesin fikir birliğine vardığı konu ise düzenli sauna kullanımının beden ve ruh sağlığına iyileştirici etkisinin olduğudur. Saunanın genel çalışma prensibi insan vücudundaki yoğun sıcaklık artış ve azalışlarına dayanır.
ELMA ÇOCUK
Bugün çok mutlu olduğum bir gün. Bir süre evvel (Kasım 2009) Elma yayınevinin yayın danışmanları arasına katıldım. Bana çocuk kitapları serisine başlayacaklarından bahsetmişlerdi. Çocuk gelişimi uzmanı olarak çocuk kitaplarını okuyup değerlendirmem isteniyordu.
Bu değerlendirmeleri tek başıma yapmıyorum. Benden başka bir çok yayın danışmanı var elma yayınevi'nde. Kitap kurdu olarak kendini tanımlayan bir insan için bundan daha güzel bir macera olamazdı. Bugün yayın evinin editörlerinden Demet Uyar'dan bir mail aldım. Hazırlanış aşamalarına şahit olduğum bir kitap nihayet basılmış ve raflardaki yerini almış. İnsanın bir kitabın içinde adını görmesi çok hoş bir duyguymuş :))))
Sevgili arkadaşlar,
Türkiye’nin dört bir yanına gidip uğur böcekleriyle birlikte okullarda,
Çocuk Esirgeme Kurumlarında ücretsiz eğitimler veren güler yüzlü Şerif Amca
şimdi sizler için bir kitap yazdı. Anlatacak hikâyeleri vardı.
Büyürken fark etmeniz gereken şeyler olduğunu biliyordu.
“Gidip de göremediğim çocuk kalmasın;
kelimelerimle, hikâyelerimle hepsine ulaşayım” dedi.
Kitabı okurken kimlerle mi tanışacaksınız? Gerçek Uğur Böcekleriyle.
Dilerseniz siz de Beyaz Uğur Böceği olabilirsiniz. Nasıl mı?
Şerif Amca’nın önerdiği iyilikleri yaparak.
Gülümseyerek büyümeniz dileğiyle…
Bu kitabı; çocuklar, çocuk gelişim uzmanları,
öğretmenler ve aileler okuyup beğendi.
Damla, Emre, Senem, Çağlar, Görkem, Pınar, Berk… Onların da her günü sizinkinden
farklı değil. Okulda, bahçede aileleriyle, arkadaşlarıyla macera dolu günler yaşıyorlar. Biten her günün ardından kendileri ve çevreleri hakkında yepyeni şeyler öğrenirken akıllarını
karıştıran sorulara cevaplar arıyorlar. Sen de bu maceraya göz kırpmak ister misin?
Çevreye, hayvanlara ve bitkilere kötü davrananlar aklını mı kaybetmiş?
Ailem gönüllüymüş, ama gönüllü ne demek?
Kardeşim çok küçük, olsun, bizimle oynasa ne olur ki? Ayağım acıyor, ya annem duyarsa?
Sokaktaki dondurmacının rengârenk dondurmaları var, ne yapmalı?
Karşıdan karşıya geçerken Çilli bebek ile hangi yolu kullanmalıyız?
Sümüklü böcek mi yemiş?
Yalan söyledim; peki, şimdi ne olacak?
Yerde para bulduk, zengin mi olduk ne?
Gülümseyerek büyümeniz dileğiyle.
8 Mayıs 2010 Cumartesi
AYIN KİTAPLARI
Pelin'in haftanın kadını köşesine özenip böyle bir başlık atasım geldi.
Dün 3 kitap sipariş ettim bu sabah elime geçtiler.
Bende sipariş ettiklerimi sizinle paylaşayım dedim.
İlki Tom Robbins'in ağaçkakan (still life with woodpecker) isimli romanı. Ayrıntı yayınlarından çıkmış aslında yeni bir kitap değil ama ben yeni keşfediyorum. Daha evvel yazarın Dur Bir Mola Ver (another roadside attraction ) isimli kitabını okumuştum. Yazış şekli ile adama aşık oldum. Yarattığı dünyalarda yaşamak istiyorum. İşin tuhaf yanı o ilk kitap aylarca kitaplığımda durmasına rağmen okumamıştım. Ta ki bir arkadaşımın kitabın 120. sayfasını oku ve yorum yap demesine kadar. Sadece orasını okumayayım ben tamamından sonra yorum yapayım, diyerek okumaya başladım. Neler kaçırmışım ! Bazı yazarların tüm kitaplarını edinmek istiyorum Tom Robbins de benim için onlardan.
Laura Esquivel den daha evvel bahsetmiştim.(yemek bloğumda)Saklı lezzetler yeni basılan bir kitap elimdeki de ilk baskısı.Yemek yapma tutkusu üzerine bir kitap.Laura Esquivel’e göre mutfak, dünyadaki karmaşanın, savaşların ve bütün acıların temelinde yatan “insanın insandan kopması” olgusu karşısında herkesi birleştirebilecek, insanın içindeki yaratıcılığı, sevgiyi ortaya koyabileceği bir ortam ve hepsinden önemlisi, kendini tanıma ve anlama çabası için en uygun yer. Bence sevdiği her şeye tutku duyan insanlar için.
“İnsan, yedikleri, onları yerken kendisine eşlik edenler ve onları nasıl yediğidir. Milliyeti belirleyen doğduğumuz yer değil, çocukluğumuzda bize eşlik eden tatlar ve kokulardır.”
Bu kitap Can yayınlarının Kırkmerak serisinin de ilk kitabı. Bu seriyi merak ile takip edeceğim. Bu dizinin biçimsel bakımdan önemi Can Yayınları'nın alışılagelen kitap kapağı ısrarından vaz geçmiş olması. Az şey mi? Dizinin amacı, edebiyatın, sosyolojinin, felsefenin mizahın kılavuzluğunda merak etmek, soru sormak, keşfe çıkmak...mış. Bu seriden henüz çıkmamış ama çıkacak kitaplar arasında almak istediklerimi belirledim bile :)
KİTAP KIYIMININ EVRENSEL TARİHİ / FERNANDO BÁEZ
UYGARLIĞI DEĞİŞTİREN 100 KÖPEK / SAM STALL
UYGARLIĞI DEĞİŞTİREN 100 KEDİ / SAM STALL
TADI DAMAĞIMDA / PHILIPPE DELERM
FİLOZOFLARIN SOFRASI / MICHEL ONFRAY
KAFKA’NIN ÇORBASI / MARK CRICK
Son kitabım daha evvelde bahsettiğim bir yazara Jak Deleon ait ve yine yeme içme üzerine. 100 alkolsüz kokteyl. Mutfakla alakalı kitapları seviyorum elimin altında bulunmasını,tam ihtiyacım olduğunda onlara soru sorabilmeyi seviyorum. İnternet var ne gerek var demeyin . Hala internette bulamadığım bir çok şeyi kitaplarda buluyorum. Sadece tarifler yok içinde kullanılan meyvelerin kalorilerine kadar her şey var. hangi mevsimde neler bulunur. Türkiye'de bir ''alkolsüz kokteyl'' kültürü (gıda ve beslenme bilgisinin eksikliği nedeniyle) henüz yok. Bu kitap, ülkemizde bu konuda ilk çalışma olma niteliğini taşımaktadır.
Dün 3 kitap sipariş ettim bu sabah elime geçtiler.
Bende sipariş ettiklerimi sizinle paylaşayım dedim.
İlki Tom Robbins'in ağaçkakan (still life with woodpecker) isimli romanı. Ayrıntı yayınlarından çıkmış aslında yeni bir kitap değil ama ben yeni keşfediyorum. Daha evvel yazarın Dur Bir Mola Ver (another roadside attraction ) isimli kitabını okumuştum. Yazış şekli ile adama aşık oldum. Yarattığı dünyalarda yaşamak istiyorum. İşin tuhaf yanı o ilk kitap aylarca kitaplığımda durmasına rağmen okumamıştım. Ta ki bir arkadaşımın kitabın 120. sayfasını oku ve yorum yap demesine kadar. Sadece orasını okumayayım ben tamamından sonra yorum yapayım, diyerek okumaya başladım. Neler kaçırmışım ! Bazı yazarların tüm kitaplarını edinmek istiyorum Tom Robbins de benim için onlardan.
Laura Esquivel den daha evvel bahsetmiştim.(yemek bloğumda)Saklı lezzetler yeni basılan bir kitap elimdeki de ilk baskısı.Yemek yapma tutkusu üzerine bir kitap.Laura Esquivel’e göre mutfak, dünyadaki karmaşanın, savaşların ve bütün acıların temelinde yatan “insanın insandan kopması” olgusu karşısında herkesi birleştirebilecek, insanın içindeki yaratıcılığı, sevgiyi ortaya koyabileceği bir ortam ve hepsinden önemlisi, kendini tanıma ve anlama çabası için en uygun yer. Bence sevdiği her şeye tutku duyan insanlar için.
“İnsan, yedikleri, onları yerken kendisine eşlik edenler ve onları nasıl yediğidir. Milliyeti belirleyen doğduğumuz yer değil, çocukluğumuzda bize eşlik eden tatlar ve kokulardır.”
Bu kitap Can yayınlarının Kırkmerak serisinin de ilk kitabı. Bu seriyi merak ile takip edeceğim. Bu dizinin biçimsel bakımdan önemi Can Yayınları'nın alışılagelen kitap kapağı ısrarından vaz geçmiş olması. Az şey mi? Dizinin amacı, edebiyatın, sosyolojinin, felsefenin mizahın kılavuzluğunda merak etmek, soru sormak, keşfe çıkmak...mış. Bu seriden henüz çıkmamış ama çıkacak kitaplar arasında almak istediklerimi belirledim bile :)
KİTAP KIYIMININ EVRENSEL TARİHİ / FERNANDO BÁEZ
UYGARLIĞI DEĞİŞTİREN 100 KÖPEK / SAM STALL
UYGARLIĞI DEĞİŞTİREN 100 KEDİ / SAM STALL
TADI DAMAĞIMDA / PHILIPPE DELERM
FİLOZOFLARIN SOFRASI / MICHEL ONFRAY
KAFKA’NIN ÇORBASI / MARK CRICK
Son kitabım daha evvelde bahsettiğim bir yazara Jak Deleon ait ve yine yeme içme üzerine. 100 alkolsüz kokteyl. Mutfakla alakalı kitapları seviyorum elimin altında bulunmasını,tam ihtiyacım olduğunda onlara soru sorabilmeyi seviyorum. İnternet var ne gerek var demeyin . Hala internette bulamadığım bir çok şeyi kitaplarda buluyorum. Sadece tarifler yok içinde kullanılan meyvelerin kalorilerine kadar her şey var. hangi mevsimde neler bulunur. Türkiye'de bir ''alkolsüz kokteyl'' kültürü (gıda ve beslenme bilgisinin eksikliği nedeniyle) henüz yok. Bu kitap, ülkemizde bu konuda ilk çalışma olma niteliğini taşımaktadır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Kadın Patron Olduğunda
Efsanevi mucit, “ kadınlar tarafından yeni çalışma alanlarının edinilmesi ” ve “ kademeli olarak liderlik gaspı ” nı öngörüyor. Mühendis, fi...
-
pmdd için yani `premenstrual disforik bozukluk` için 20mg olanını doktorların verdiği ilaç. kullanımı ise regl den 14 gün önce her saba...
-
Mayıs ayının ilk haftası fitness a başlamaya karar verdim. Amacım en az bir sene haftada 3 gün spor yapmaya odaklanmak ve tam bir sene son...
-
Fitness sonrası sauna kullanmaya başladım. Saunanın kapısında bir seansın 300 kalori kadar yakmaya neden olacağı yazıyordu. Bende bu mekani...