1 Nisan 2016 Cuma

PROZAC GÜNLÜĞÜ

pmdd için yani `premenstrual disforik bozukluk` için 20mg olanını doktorların verdiği ilaç. kullanımı ise regl den 14 gün önce her sabah alınır regl başlayana kadar devam edilir regl başlayınca ara verilir ve yine bir sonraki pmdd krizi öncesi 14 gün alınır. bir deneyeceğim bakalım ağlama krizlerimi çözebiliyorsa ömür boyu bir beraberlik kurabiliriz.

 http://www.pmscomfort.com/pms-pmdd-symptoms/prozac-sarafem-zoloft-pmdd-medication-drugs-for-pms.aspx http://www.dailymail.co.uk/health/article-4299/Can-Prozac-beat-PMS.html 09/11/2014


edit: 4. gün ilk gün hissettiğim iştahsızlık hala devam ediyor ama yemek yemeğe çalışıyorum. susuzluk o kadar çok değil ama yine var. ilk gün feci baş ağrıları da vardı o şimdi yok. çevremdeki insanlar aşırı sinirli de ben sakinmişim gibi geliyor. kendimi gülümserken yakalıyorum nedensiz. enerji düzeyim arttı ama regl bitti diye olabilir ondan emin değilim. sadece evi toplamaya başladım o biraz acayip geliyor. film izlemek zor geliyor. odaklanamıyorum. iş yerinde daha verimli gibiyim bugün tüm yapmam gerekenleri yapıp yarına ertelemedim.

 5. gün ; kahvaltı etmeden evden dışarı çıkmazdım ama iştah hiç yoktu çantama eti formlar kuruyemişler attım. orgazm olduktan sonra engel olamadığım bir gülümseme yayılırdı yüzüme şimdi hep o gülümseme suratımda. hala takıntı yaptığım şeyleri düşünebiliyorum ama sinirlenmiyorum. işte çok daha iyi olduğum söylenilebilir. evde o kadar iyi değilim. daha çok uyuyorum.

 8. gün; kahvaltı etmek giderek zorlaştı iki gündür meyva yiyorum kahvaltı yerine. bugün sinirlendim iş yerinde, istifayı düşündüm , haksızlığa uğradığımı düşündüm. hala sinirlenip üzülebiliyorum ama gözlerim dolu dolu olmadı. mantığımı kullanabiliyorum. uğradığım haksızlığın nedeni patronun zam vermemek için her sene yaptığı mobbing olduğunun farkındayım.

 11. gün: iştahsızlığın garipliğini daha az hissediyorum yemeye başladığımda doymuyor yemek olmayınca acıkmıyorum. modum pms de gibi huzursuz. feci sıkılıyorum her şeyden uzun süre odaklanamıyor yada boş duramıyorum. fertile dönemde pms de gibi hiç hissetmemiştim. tuhaf geliyor mutsuz yada mutlu değilim ama huzursuzum. uykumda yok ve normalden az uyumaya başladım ilaçtan değil başka nedenlerden ortalama uıyku sürem 1-2 saat azaldı.

 12. gün: artık ağız tadı değişikliğimi farketmiyorum yemekler daha çok ilgimi çekmeye başladı. kilo vermem durdu. bu süreçtae olduğum idrar yolu enfeksiyonu ve fazla sıvı atımı ile alakası olabilir bu durumun. iki gündür feci sıkılıyorum bu arada. eskiden bir şey bulur öğrenirdim. nedense merak edecek öğrenecek bir şey aklıma gelmiyor. meşguliyet için bir arkadaşımın ev arayışına ilanlara bakarak katılıyorum. şansıma işte de acayip sakin sıkıcı ve boş günlere denk geldim.

 18. gün ; iştahım yeniden yok olur gibi bu iştahsızlığı fırsat bilip sigarayı bıraktım. 10 kasımda 71,6 kg iken bugün 67,5 kg yum (4 kilo vermişim) geceleri dişlerimi sıkmaya başladım. dizileri odaklanıp izleyemiyorum. boş durmak batıyor beni çalışkan bir hale getirdi. çok canlı rüyalar görüyorum. rüyamda kardeşimin eşinin öldüğünü gördüm aradığımda karaciğer enzimlerinin yükseldiğini o yüzden telaşlı olduğunu söyleyip malum olmuş dedi. geceleri uyanır oldum erken yatıyor sonra gecenin bir vakti uyanıyorum.

 22. gün: mutlu hissediyorum kilo verme devam ediyor yeniden merak edip öğrenmeye başladım. pms etkileri gözükmüyor. geceleri çok terliyorum nedeni hipoglisemi imiş bir şeyler atıştırmaya çalışacağım. 67,3 kg yum. 24. gün: kilo verme devam ediyor arada sıcak basıyor terliyorum.

 24. günde 66,4 kg olmuşum yani 24 günde 5,2 kg vermeme neden olmuş. pms etkisi yaşamıyorum. ne baş ağrısı ne sinirlilik. genel olarak iyi hissediyorum. kahkaha atabilir hale geldim. madem kilo veriyorum diyerek sigarayıda bıraktım az biraz iştah açar diye ama açmadı. bu arada antidepresan kullanırken sigara bırakmak çok daha kolaymış. hem güzel kokuyor hem kilo veriyorum üstelik gülümsüyorum. şimdilik işler yolunda. bakalım bırakma zamanı gelince de bu kadar kolay mı olacak her şey.

 26. gün: ne pms var ne regl sanırım regl geçikmesi yapabiliyor. stres yok sakinlik doruklarda stabil ruh hali.

 28. gün: normalde 25 gün olan regl döngüm 28 e uzadı. normalde regl öncesi başım ağrırdı ama başım ağrımadı bu defa. 67 kg gördüm bu sabah tartıda sanırım regl şişkinliği sus tutması yüzünden.

 32. gün : tartıda 66,2 kg gördüm pms yaşamadan bir regl yaşadım. ruh halim daha stabil. dün babam belki yeniden anjiyo olabilirim dedi normalde korkup endişelenirdim ama endişelenmedim. uyku yine dengesiz ve bol rüya görüyorum. başladığımdan beri 5,4 kg vermişim.


 researchers at mclean hospital in belmont massachusetts speculated that prozac weight loss is a function of the patient's baseline weight. they tested depressed patients over a six-month period. each patient took between 20 and 80 mg of prozac. lead author m.h. orzack reported that while all subjects experienced decreased depression, overweight patients were the only ones who lost weight. patients at their ideal weight actually gained an average of 4.4 lbs., while underweight patients did not show any significant trends. "psychopharmocology bulletin" published the study in 1990.


 depresyonla alınan kiloları vermeye yarıyor sanırım prozac.


 42. gün edit: 66,1 kg gördüm tartıda bu ay geçen ayki gibi hızla kilo vermiyorum. dün sinirlenip hıçkırarak ağlayabildim. yani bir şey hissetmez falan değilim sadece eskisi kadar yoğun tepki vermiyorum. nispeten daha stabilim. spora başlamak istedim ama grip olduğum için henüz başlayamadım. duygusal ilişkileri 3 hafta sürdüremiyor pms de insan terk ediyordum 29 ekimden beri süren bir ilişkim var. beklenti düzeyim daha düşük ve daha stabil ruh halim olduğu için partner bu durumdan mutlu gibi.


 46. gün edit: 66,00 kg gördüm tartıda. yavaş ama yinede kilo verme devam ediyor. pms etkileri hisseiyorum. içimden erkek arkadaşımı terketme isteği geçiyor. çift gibi hissetmiyorum. eskiden fevrice terk ederdim şimdi aman konuşmam işte diyorum. daha sakinim.


 50. gün edit: 65,8 kg gördüm bugün tartıda regl öncesi dönemde şişmem su tutmam gereken dönemde bu rakamı görmek iyi. sevgiliyi terketmeme gerek kalmadı o sevgili olmadığımızı açıkladı. normalde sinirlenirdim ama kendimi özgür ve yeni olasılıklara açık hafiflemiş bulmak ve ayrılma gereği duymamak rahatlatıcı geldi. prozac çok güzel bir şeymiş. daha dengeli ve akıllı davranabiliyorum. hatta umursamaz üstelik güzelleşiyorum :)


 51.gün edit: 65,4 kg gayet mutlu hissediyorum. daha sakinim aklım başımda. odaklanabiliyorum işe güce. kilo verdikçe özgüvenim de artıyor eski bedenime dönmek bile iyileşme belirtisi benim için.

 52. gün edit: bu ara feci kaşınıyorum. köpekler gibi duvarlara sürtünmek istiyorum. kış etkkisi mi `prozac yan etkisi`mi olmadı `östrojen` etkisi mi bilemedim`. aloe vera` jeli sipariş ettim, `balık yağı` sipariş ettim bakalım.

 53.gün edit: kaşıntımın nedeni fıstık alerjisi imiş bugün tartıda 65,2 kg yu gördüm. doğum günümde (1 mart) 60 kg görmeyi hedefliyorum. fiziğim düzeldikçe ruh halimde düzeliyor :) yarın spora yeniden başlıyorum düzenli spor alışkanlığı edinip prozac ı yaza bırakma planım var.

 58. gün edit: tartıda 65,8 i gördüm çok da verememişim anlaşılan. regl bittiği halde sivilce çıkmak istiyor. bu ara libidomu test etme niyetim var orgazm olabiliyor muyum merak ediyorum.

 65.gün edit: bugün 66,4 kg yum haftasonu yiyerek 68 e kadar çıkmıştım. alkol almayı denedim ilk kez uyku kalitem düştü çölde kalmış deve gibi susadım. kafa yapmadı yada sarhoşluk hissetmedim o kadar çok içmedim zaten. ruh halim yüksek. cildim kötü giderek daha çok kuruyor hatta hiç sivvilce çıkmayan yüzümde sivilce çıkıyor. facebook a koyduğum fotoları görüp arkadaşlarım nasıl böyle kilo verdin saçların nasıl hızlı uzamış diyor. saçların sırrı `priorin` şampuan prozacla alakası yok. fiziksel değişime gelen tepkiler olumlu oldukça özgüvenim yükseliyor. hala spora başlamayı beceremedim. 

78. gün edit: pms etkisi artık hiç yaşamıyorum. psikolojik olarak yoksa vücudum su tutuyor ve bugün 66,6 kg yum yani bir aydır kilo vermedim son iki haftadır da kilo aldım. artık spora başlamam gerektiğinin farkındayım. ruh halim stabil ve pek bir şey takmıyorum. bu halimden hoşnutum. hatta ailedeki dengeleyici ve her şeyi kontrol eden insan havamada geri dönmüş haldeyim . bir haftadır cildim düzeldi. ya `ester c` kullanma etkisi yada iş yerinde ıhlamur kuşburnu demlemenin etkisi (hava nemleniyor olabilir, demlediğim çaya karanfil,zencefil,tarçın, ıhlamur kuşburnu ekliyorum onlardan birinin faydası da olabilir)


 79 gün edit . 67,5 kg ile huızla kilo alıyorum muhtemelen vücudum su tutuyor. ruh halim pamul gibi güya yarın regl olacam ama zerre kadar pms etkisi hissetmiyorum. prozac ile keşke daha erken tanışsaymışım.


 81. gün edit: regl olmaddım yine gecikecek sanki. bu sabah 66,4 kg yum ama bir kaç akşamdır çorba içtiğim için olabilir (bkz: vicdan çorbası)


 84. gün regl bir gün geçikti (26. gün oldu döngü 25 gün) 31 ocakta almayı unuttum ve tüm günüm ağlayarak geçti. tabi o arada tüm güne yayılan bir duygusal konuşmada yapmıştım. lakin almayınca ağladığımı düşündüm.bugün yani 1 şubat günü çok daha iyi hissediyorum. evde yapılması gereken ütü yemek bulaşık çamaşır ne varsa hepsini yaptım bir iki dizi izledim bakım yaptım. iyi hissediyorum. almayı unutmamak lazımmış. regl başlaması ile kilo da 66,0 düzeyine geri geldi. bu ay spora başlarsam iyi olacak.


 100. gün edit: mutluyum , çok uyuyorum, üzülüp takamıyor gülüyorum. mutluluğum bulaşıcı küsen babama geyik yapıp gülünce ben alıngan oldum diyerek düzeldi. deli gibi çikolatya tüketiyorum günde 80 gr ve hala 66 kg da durabiliyorum dün 65,9 idim hatta. spora hala başlamadım. daha az takıntılı daha mutlu bir insanım. cildim azcık düzelir gibi `duş yağı` nedir öğreniyorum.


 http://www.hepsiburada.com/liste/sebamed-shower-oil-vucut-yagi-200-ml/productDetails.aspx?productId=sgelseb38&categoryId=26012356


 102. gün edit: `huzur prozacta` :)) 125. gün edit : ruh halim çok daha iyi yeni şeyler öğrenebiliyorum, mutluyum, stresim az, cildim kurudu onu da duş yağları ile çözüyorum. bırakma zamanım geliyor bu arada spora başlamam lazım. `piyo` düşünüyorum. yani serotonin dengemi doğal yolla yükseltip prozac bırakma planım var. sigara bıraktığım için cildim daha güzel oldu kuru ama daha güzel garip ve çelişkili duruyor değil mi? daha nur yüzlü oldum diyelim.


 139.gün edit: cilt kuruluğum prozac ın yan etkisi ph düzeyini sabit tutmak için la roche posay ın lipikar duş yağı kullanıp üstünede yüzüme vücuduma kuşburnu yağı sürmeye başladım. `kuşburnu yağı` `kuru yağ` kıvamında anında emiliyor vücut tarafından cilde de iyi geliyor. gözaltı kırışıklarına bile sürülebilen faydalı bir yağ imiş. prozac ile yeni bir şey öğrendim soğuk sıkım yağların cilde faydasını. ruh halim mutlu, flörtöz. kilo 66,6 seviyesinde tabi her sabah damak yemesem verebilirdim ama yiyorum :)) artık prozac bırakma zamanım geliyor bakalım bırakma süreci nasıl geçecek. artık `aseksüel`im.

 16/04/2015 edit : son bir haftadır şurup versiyonuna geçip dozu düşürmüştüm. bugün ilk defa almadım. saati geçti diye mi bilmem hafif başım ağrıyor. cildimi yeniden toparlamak istiyorum. anti depresanlar cildi hızlı yaşlandırıyor.

 o yüzden devamlı hayatımızda kalması zor.
 tüm cinsel isteğim öldü. ne kızlara ne erkeklere asılabiliyorum.

cildim feci kurudu duş yağlarını öğrendim gece yüzüme pişik kremi sürüp uyudum.

 cilt incelip hassaslaşıyor.

 bırakma sürecim zor olmasın diye krill yağı ekledim. bugün regl olmayı bekliyorum. regl sonrasıda hayatıma yenden sporu ekliyorum. böylece serotonin doğal yoldan yüksek kalacak.

 prozac hayatımı kurtardı. bu süreçte kilo verdim, sigarayı bıraktım, mutlu ve neşeli bir insan oldum. cildim kurudu, hızlı yaşlandım. bırakınca cildimin eski haline döneceğini umuyorum. kendimi tanıdım yardım almak gerektiğinde zayıflık olarak görmemek yardım alabilmek önemli imiş. 


29/04/2015 edit: dün patrona bağırdım haketmişti ama prozac bırakma etkisi mi bilmiyorum. prozac a başlarken hızla kilo veriyordum 71 kg ya kadar çıktım az dikkat ederek 68,8 gördüm bu sabah tartıda. sanırım vücut kuruyormuş kaybettiğim şey kilo değil su imiş. cildim toparlanıyor. henüz eski haline dönemedi ama nispeten daha iyi durumda. dün spor olarak işten eve yürüdüm yaklaşık 4500 adım. serotonin yükseltmek için hareket etmeye başladım.

 30/04/2015 edit: biraz mal biraz pms de gibiyim daha çabuk alınabilir haldeyim bugün daha zor yarın annemin ölüm yıldönümü. annesiz iki sene geçmiş... bu sabah 67,8kg gördüm tartıda. sanırım vücut su tutmuş.

 11/05/2015: regle bir kaç gün kilo kala tartıda 70,1 kg yu gördüm. şişmeye devam (tabi gece 3 tane magnum yememle alakası olabilir) pms etkilerini hissetmiyorum.

 23/05/2015 pms sonrası 71 kg yum 72 ye kadar çıkmıştım su atıyorum bu arada `matofin`e başladım. cildim çok güzel oldu gece sürdüğüm yağ karışımı (`kuşburnu yağı`, `avokado yağı`,`cadı fındığı yağı`, `emu yağı` , `üzüm çekirdeği yağı`,`badem yağı`, `yasemin yağı`, `hindistan cevizi yağı` ) ve `sudocrem` etkiside var ama asıl prozacsız hayatın etkisi.

 PROZAC'I BÜNYE YAKLAŞIK 85 GÜNDE VÜCUTTAN TAMAMEN ATIYOR. BU SÜREÇTE DÜZENLİ SPOR RUH HALİ DENGESİ İÇİN ELZEM.


01/04/2016 : bugün 76 kiloyum prozac ı bıraktıktan sonra yine başladım. Bu defa yılbaşında bıraktım. Eve koşu bandı aldım, yüzme dersi almaya başladım. İnsülin tiroid gibi değerlerime baktırdım. Bir sorun yok çok yiyormuşum.

Depresyonu olan insan için prozac  güzel bir ilaç olsa bile her ilaç gibi yan etkileri var.  Yılbaşında 70kg iken bırakınca 78 kg ya kadar çıktım.  bir şekilde hormonlar değişiyor sanırım.

Son olarak doktor kontrolü olmadan hiç bir ilacı kullanmayın.Yan etkilerinin ne olacağını bilemezsiniz.

1 Mart 2011 Salı

BALIK ÇORBASI



EN SEVDİĞİ YAZARIN KİTABININ İÇİNDE İSMİNİZİN YAZMASI, HAYATTA KAÇ KERE BİR İNSANIN BAŞINA GELEBİLİR ACABA ?

Çok şanslıyım ki elma yayınevi sayesinde, en sevdiğim, kadın yazarın, kitabının yayın danışmanı olma şerefine nail oldum. Ursula k. le Guin 'in Fish Soup adlı eseri ,Kemal Atakay türkçeye kazandırdı. Resimleyen ise Vicdan İleri. Vicdan İleri öyle güzel iş çıkarmış ki ingilizce baskısında kullanılan resimlerden çok daha güzel, renkli.

İngilizce baskısının elime geçmesini sağlayan, ekşi sözlük yazarlarından biri olan, cakabo'ya buradan teşekkürü borç bilirim. Aldığım en güzel hediyelerden biri idi.





--- spoiler ---
Mohalı düşünen adam isimli bir adam vardı; maholu yazan kadın isimli de bir kadın. İkisi arkadaştılar.

Birkaç günde bir, adam düşünmekten yorulur ve kendi kendine “yazan kadın’ı ziyarete gideceğim” derdi. Nehrin üzerindeki köprüyü geçer, tepelerin arasından ilerleyen yolda yürümeye koyulur ve sonunda kadının dağınık evine ulaşırdı: farelerin havada uçuştuğu ve kedilerin her köşeye yastıklar kadar büyük tüy yumakları yığdığı bir evdi burası. Adam kapıyı çaldığında kadın yazısına ara verip seslenirdi: “buyurun!” kadın çorba tenceresine bakar, içinde çorba olmasını umut ederdi. Bazen tencerede fare olurdu. Tencerenin içinde fare varsa, kadın fareler uçup gidinceye kadar “kışş!” derdi. Çorba varsa, ısıtmak için tencereyi ocağa koyardı. çorba ısınırken, kadın kitapları masanın bir köşesine iterdi. sonra iki arkadaş oturup çorba içer, konuşur, yanlarından geçen farelere kaşık sallarlardı. sonrasında adam, ineğine yemek vermesi gerektiği için moha’daki evine doğru yol alırdı.

Bir iki gün sonra, kadın kitap yazmaktan, sayfaları dikip güzel renkli kapaklarla ciltlemekten sıkılırdı. İşi bırakır, mohalı düşünen adam’ı ziyaret etmek için ormanların içinden ve tepelerin üstünden uzayıp giden yolda yürümeye başlardı. Adamın evi derli toplu ve temizdi, ne kedi vardı, ne fare. Yalnızca bahçede yaşlı bir inek vardı, o da temiz, yaşlı bir inekti. Kadın adamı masasında ya da bahçesinde düşünürken bulurdu. birlikte adamın düzenli mutfağına giderlerdi. Kadın adamın patatesleri ezmesini, yeşil bezelyelere tereyağı sürmesini ve balığı yalnızca bu malzemeyle kızartmasını seyrederdi. Sonra birlikte ışıltılı masaya oturup yemek yer, konuşur, uçan düşüncelere çatal sallarlardı. ardından kadın, yemek vereceği kedileri olduğu için maho’ya evine doğru yol alırdı.

Bir gün ikisi, adamın ışıltılı masasında oturmuş, onun yaptığı karamelli pudingi yerken, düşünen adam: “düşünüyorum da” dedi.

“Evet”, dedi kadın.

“Düşünüyorum da, bir çocuğumuz olsa güzel olurdu.” dedi adam.

“Nedenmiş?” diye sordu kadın.

Adam bir süre düşündükten sonra, şöyle dedi: “biz meşgul olduğumuzda, çocuğumuz evlerimiz arasında gider gelir, mesajlarımızı birbirimize ulaştırırdı”.

“Benim sana söyleyecek bir şeyim olduğunda gelip kendim söylerim” dedi kadın.

Ama bu düşünce adamın zihninde yer etmişti ve bir türlü kurtulamıyordu. “bir çocuk”, dedi adam, “karamelli pudingi bitirebilirdi”.

“Ben de bitirebilirim” dedi kadın, bitirdi de.

Adam dalıp gitmişti. aklı, bir kız çocuğunun koşarken elbisesinin dalgalanmasında, ayaklarındaki ışıltıdaydı.

“Bu güzel yemek için sağ ol” dedi kadın. “bulaşıkları yıkamana yardım edeyim mi?” diye sormadı, çünkü biliyordu: adam onun bulaşık yıkama tarzından hoşlanmıyor, bulaşıkları kendisi yıkamayı tercih ediyordu. Kadın adamın düşünmekte olduğunu gördü, o yüzden iyi günler dileyip gitti.

--- spoiler ---

12 Şubat 2011 Cumartesi

LOVE AND OTHER DRUGS



Eğer medyayı yakından takip ediyorsanız, siz de benim gibi Entertainment Weekly kapağına şaşırmışsınızdır. Anne Hathaway genellikle cici kızı oynardı.Soyunacağını beklemezsiniz. Sanırım şimdiye kadar ki en iyi oyunculuğunu love and other drugs filminde gösterdi.



Jake Gyllenhaal ve Anne HathawayEd Zwick‘in dram-comedi filmi “Love And Other Drugs” da uzun zamanı çıplak geçirdiler. Jamie Reidy‘nin “Hard Sell: The Evolution of a Viagra Salesman” kitabından uyarlanan “Love And Other Drugs” filmin de Zwick bize 90'lardaki ilaç sektörüne dair bir hikaye anlatıyor.

Hathaway , Maggie rolü ile cinsel iştahı kabarık, özgür ruhlu kadını canlandırırken, Jake Gyllenhaal ise Jamie adında , kendini beğenmiş, özgüveni yüksek Pfizer satıcısnı canlandırıyor. Jamie'nin dünyası ikiden fazla kere ters köşe yapmış, sonra da güzel Maggie ile karşılaşmış ki hatun parkinsonun ilk aşamasında . Sonrasında Magie 'ye çok fena abayı yakıyor.

Başlangıçta,her iki tarafında, spor olsun diye, sevişme amacı varken, ilişki ilerledikçe her iki taraf da aşık oluyor.





Anne Hathaway 'i ikna etmek biraz güç olmuş. Balum her zaman sevimli karakterler oynuyordu. Bir yanı bu rolü almayı delice istemiş bir yanı da çekinmiş.Jake Gyllenhaal ise senaryonun ilk 10 sayfasını okuduktan sonra bu işe varım demiş. Senaryoyu bitirdiğinde ise ağlıyormuş.

5 Kasım 2010 Cuma

VIRGINIA WOOLF: GÖRÜNMEYENİN YAZARI




Bugün çok mutlu olduğum bir gün.Bundan tam bir yıl önce (Kasım 2009) Elma yayınevinin yayın danışmanları arasına katıldım. Bana çocuk kitapları serisine başlayacaklarından bahsetmişlerdi. Çocuk gelişimi uzmanı olarak çocuk kitaplarını okuyup değerlendirmem isteniyordu.

Bugün yeni kitap basılmış olarak elime geçti. Çocuklara özellikle de kız çocuklarına okutulmasını istediğim bir kitap. Kütüphanemin en nadide eserlerinden Kendine ait bir oda 'nın yazarı Virginia Woolf'un hayatını anlatıyor çocuklara bu yeni kitap.



Virginia konuşmaya üç yaşında başladı, acaba ilk söylediği söz neydi?

Babasının hazinesinde neler vardı?

Sessiz sözleri nasıl yakalıyordu?

Virginia ne yaptı da bir çok kadına örnek oldu?

Gizli sözler konuşabilir mi?





İngiliz yazar Virginia Woolf'un yaşamı bu kez sizimn için kaleme alındı. Tüm engellere rağmen kitap okumak ve yazmak,virginia için bir tutkuydu. Çocukluğunın renkli dünyasının size fısıldadıkları eşliğinde yol alırken tüm kalbinizle istediğinizde neler başarabileceğinizi görecek, yolunu kaybetmiş gizli sözleri keşfedeceksiniz.

19 Ekim 2010 Salı

Mide yoluyla felsefeye nüfuz etmek mümkün mü?


Can Yayınları’nın büyük ilgi gören Kırkmerak dizisinden yine dikkat çekici bir kitap, Filozofların Karnı. Gelmiş geçmiş en ünlü felsefecilerin düşüncelerini, tam da onların en sevdikleri yemekler üzerinden benzersiz bir üslupla anlatıyor okura. Aykırı bir yazardan, aykırı bir fikir ve aykırı bir kitap kısacası… Karnın ve beynin mükemmel birlikteliği, herkes için yazılmış şen bir bilgi kaynağına dönüşüveriyor.


Michel Onfray’in sınır tanımaz kaleminin ardından alternatif bir felsefe yolculuğuna çıkarıyorsunuz Filozofların Karnı’nda. Zeki, komik, etkileyici yaklaşımıyla Michel Onfray yalnızca felsefenin değil, edebiyatın da sınırlarını zorluyor. Fransa’nın son yıllarda dünya çapında parlayan filozofu Michel Onfray, Filozofların Karnı adlı bu eğlenceli yapıtında, felsefeye damgasını vurmuş filozoflara yiyeceklerle olan ilişkileri üzerinden yaklaşıyor. Düşünürleri büyük bir ziyafet sofrasına oturtuyor ve yemek yeme alışkanlıklarını, söylemleriyle eylemleri arasındaki farklılıkları sayfalara taşıyarak inanılmaz eğlenceli bir okuma şöleni yaratıyor. Filozofların beslenme alışkanlıklarının felsefelerini, düşüncelerini, yapıtlarını ve hatta yaşamlarını nasıl etkilediğini gözler önüne seriyor.



Kant, Nietzsche, Marinetti ve Sade hangi yemekleri severlerdi ve bu yemekler onları nasıl etkiledi? Çiğ ahtapot yemeyi sevmese Diogenes uygarlığa düşman olur muydu? Rousseau sürekli süt ürünleri yemek zorunda olmasa azla yetinmeye bunca methiye düzer miydi? Kabuslarında devamlı yengeçler gören Sartre, hayat boyu kabuklulardan tiksinmesinin bedelini ödemedi mi?



Onfray kışkırtıcı ve eğlenceli sorular sormaktan da geri kalmıyor: Acaba zihnimiz kadar midemiz de düşünür mü? Tarihimizi, özellikle düşünce tarihimizi hakkını yediğimiz midemizle bir kez daha düşünmek yararlı olmaz mı? Filozofların Karnı, felsefeye bambaşka bir tat katıyor, felsefeden korkanlar içinse lezzetli bir başlangıç sunuyor. Belki de Marx’ın önermesi doğrulanıyor böylece: İnsan ne yerse odur!

FİLOZOFLARIN KARNI

Yazar: Michel Onfray

Tür: Kırkmerak

Çeviri: Aykut Derman

Sayfa sayısı: 160

Fiyatı: 12 TL

Yayın tarihi: 19 Ekim 2010

12 Ekim 2010 Salı

Fitness maceram




Mayıs ayının ilk haftası fitness a başlamaya karar verdim. Amacım en az bir sene haftada 3 gün spor yapmaya odaklanmak ve tam bir sene sonra hedeflediğim görüntüye ulaşmak idi. Dana öncesinde aerobik,neopilates, yoga gibi şeyler denemiştim ama bunları evde tek başıma yapıyordum. İlk defa bir salona yazıldım. Aradan 5 ay geçmiş, ben, ısrar ve inat ile gitmeye devam ediyorum.





Benim ilk anda farkettiğim yararlarına gelecek olursak. Salona gitmek sosyalleşmeyi sağlıyor. Ortamda hem dostluk hem de hafif bir rekabet havası var. Ramazan döneminde salona gittiğimde, kimi zaman benden başkası olmuyordu. Salon tamamen bana kalmış gibi hissediyordum. Bu motivasyonu arttıran bir öge değilmiş meğerse. Diğer arkadaşlarımı görüp birlikte spor yapmak, aralarda kısa sohbetler etmek çok daha eğlenceli hale getiriyormuş.



İnsan tek başına olunca kendi sınırlarını o kadar da zorlamıyormuş.Salonda rekabet insanı geliştiren bir durummuş. Salon, aletler,arkadaşlar,sauna gibi unsurlar evet güzel ama asıl mühim olanı sizi doğru şekilde yönlendiren hocanın varlığı.

Çok şanslıyım ki Murat Ağbaba gibi profesyonel,kendini devamlı geliştiren, işini çok seven bir antrenör ile çalışma fırsatı buldum. Hedeflerimi ve ihtiyaçlarımı söylediğimde, buna uygun egzersiz programımı oluşturdu. Sizinle özel olarak ilgilenen bir antrenörle çalışmak insana kendini holivud starları gibi hissediyor .

Henüz işin çok başındayım.Yemeğe olan düşkünlüğümü de bilmeyeniniz kalmadı artık. Diyet yapabilen biri değilim. Amacım yavaş yavaş, oturarak yaptığım işim sonucu aldığım, kiloları, yavaş yavaş bir seneye yayarak, farkında olmadan vermek ve bunu kas kitlemi arttırarak yapmak idi.




Başladığımda ilk ay insanlar kilo vermeye başladılar. Benim tartıdaki durumum aynı idi. İkinci ayda da bir değişiklik olmadı rakamsal olarak ama santimsel olarak incelmeye başlamıştım). İlk üç ay tek kilo vermedim. Yediklerine dikkat edip 4-8 kg arası veren insanlar da vardı salonda. Ben bu üç aydan sonra kilo vermeye başladım rakamsal olarak. 62 kg ile başladım şu an 57kg yum. Bel kalça ve bacaklarım inceldi.



Neden rakamsal olarak incelmeye başladım? Ne değişti yaşantımda?

Koşmaya başladım. daha evvel tempolu yarım saat yürüyordum yarım saat koşmalı dinlenmeli interval denilen bir sisteme geçildi. Antreman programım ağırlaştı.Yediklerime dikkat etmeye başladım. Protein tüketim oranım arttı. Hedefim Mayıs 2011 de 52kg olmak.

Sanırım en mühim etkisi sporun beni mutlu etmesi ve çok ciddi bağımlılık yapması. Serotonin bağımlısı olduğumu itiraf edebilirim.

24 Eylül 2010 Cuma

Tibetin Gençlik Pınarı



Bir arkadaşımın( Didem 'in nam-ı diğer Ido Atlasian ) sağlık merakımı ve 140 sene yaşamayı istediğimi ,öğrendikten sonra bana tavsiye ettiği Tibetin Gençlik Pınarı isimli kitabı okuduktan sonra, okuduklarım ilginç geldi ve kaybedecek neyim var bir deneyeyim dedim.



Kitaptaki çok basit 5 egzersizin ilk hafta 3er kere yapılması öneriliyor. sonra her hafta 2, 2 arttırılıyor egzersiz sayıları ve çok az zamanınızı alıyor. Kitapta egzersizleri (kitaba göre ayinleri) yapan insanların hayatlarında olan değişikliklerden bahsedilmiş. o kadar abartı değişikliklere neden olup olmadıklarını bilemiyorum ama vücuttan toksinlerin atılmasına yardımcı olduğu, cildin daha iyi görünmesini sağladığı gibi ufak değşiklikleri gözlemlediğim insanlar oldu.



Arka kapaktaki tanıtım yazısı ;

Bu kitap gençlik pınarınin kadim ve gizemli himalaya daglarina giden ve onu bulan bir adamın gercek öyküsüdür!

Binlerce yıl boyunca yasak tibet bölgelerinin derinliklerinde gizlenen kayıp manastır, büyük özenle korunan genclik sırlarına sahiptir. Bu sır, uygulaması son derece kolay ama insanın yaşamını sonsuza dek değiştirme gücüne sahip olan beş kadim ayindir. Bu kitap, manastırda yaşanan lamalardan öğrenilen olağan üstü sır hakkında yazılmış tek kaynaktır. Kitapda açıklanan beş ayin, herkesin kendini çok daha genç hissetmesini ve görünmesini aynı zamandada daha büyük bir canlılık kazanmasını sağlayacak güce sahiptir



"İnsanın omurgası ne kadar esnekse o kadar gençtir."

22 Eylül 2010 Çarşamba

Lükse Övgü



Daha önceki kitap tanıtım yazılarımda size Can Yayınlarının Kırkmerak dizisinden bahsetmiştim. Lükse övgü bu dizinin yayınlarından biri.

Bir Sanattır Öğle Uykusu ile ülkemizde büyük ilgi gören Thierry Paquot, “Lüks dediğimiz nedir?” sorusuna, yine kendine özgü eğlenceli, zeki ve akıcı üslubuyla yanıt arıyor. Paquot, lüks deyince akla ilk gelen pahalı çantalar, parfümler, şık lokantalar, gösterişli eşyalar, hayal ötesi yolculuklar gibi unsurların çok daha dışına çıkarak, derinlere inerek ele alıyor lüks olgusunu. Dahası, sözcüğün çağrıştırdığı hemen her şeyin kökenlerine inip tekrar tanımlıyor bu olguyu.



Thierry Paquot lüksü, para ve ekonomi temelli bir toplumda insanın zamanını canının istediğince kullanabilmesi için bir araç olarak gösterirken, bir kere daha yerleşik düşüncelere şiddetle karşı çıkıyor. Lükse Övgü’de ele alınan lüks kavramı, ekonomik boyuttan çok öte bir davranış tarzı, kurtarıcı bir ölçüsüzlük, bireyi kendiyle uzlaştıran bir yaşama sanatı olarak öne çıkıyor. Paquot gereksiz olan şeylerin gerekli yanlarını keşfetme deneyimini “lüks” olarak adlandırıyor ve ona “ütopik” değerler yükleyerek belki de bu kavramı bugüne dek hiç irdelenmemiş yanlarıyla ele alıyor. Tabii ki lüksün mutluluk üzerine etkisini de gözden kaçırmadan sıralıyor düşüncelerini.



Thierry Paquot’nun Lükse Övgü’sü de tıpkı Bir Sanattır Öğle Uykusu gibi Can Yayınlarının Kırkmerak dizisi kapsamında yayınlanmış bulunuyor.



LÜKSE ÖVGÜ

Yazar: Thierry Paquot

Tür: Deneme

Çeviri: Orçun Türkay

Sayfa sayısı: 143

Fiyatı: 11,50 TL

Yayın tarihi: 21 Eylül 2010

20 Ağustos 2010 Cuma

Black Swan


Dünyanın en prestijli üç festivalinden birisi olan Venedik film Festivali'ne (Diğer ikisi Cannes ve Berlin) geri sayım başladı.

Bu yıl 67. kez düzenlenecek festivalde Altın Aslan jürisinin başkanlığını Quentin Tarantino yapacak.

En iyi ilk filme verilecek Luigi De Laurentiis ödülünün jüri başkanlığını ise Fatih Akın üstlenecek.

Festivalin açılışını 1 Eylül'de 'Pi', 'Requiem for a Dream/ Düşlere Bir Ağıt', 'The Fountain/ Kaynak', 'The Wrestler' filmlerinin yönetmeni Darren Aronofsky imzalı 'Black Swan' yapacak. Natalie Portman,Winona Ryder, Vincent Cassel ve Mila Kunis’in başrolünde olduğu 'Black Swan', bir balerinin genç rakibiyle aralarında yaşanan çekişmeyi konu alıyor.

Traileri buradan izleyebilirsiniz.

19 Ağustos 2010 Perşembe

Going the Distance



Sizi bilmiyorum ama ben romantik komedilere bayılıyorum.Drew Barrymore da kendime en yakın bulduğum sanatçılardan biri.

Filmi anlatmaya başlamadan size bir itirafım daha var. Ne kadar yaşlandığımı yaşıtlarıma bakıp anlamaya çalışan biriyim. Ama sokaktaki yaşıtlarıma değil. Yaşıtlarım olan ünlülere bakıyorum. Nasılsa onlarda bok gibi para var ve her istediklerini yaptırabiliyorlar.Benim yaşıtlarım da Drew Barrymore,Kate Winslet ,Angelina Jolie, Charlize Theron, Marion Cotillard,Milla Jovovich,Eva Longoria Parker,Mia Kirshner ve Fergie. Kendi aralarında bakınca içlerinde en genç görünen Marion Cotillard diyebiliriz.Verimli bir yılın kadınları.

Bazı filmlere gösterime girdikleri ilk gün girmeye çalışırım. Kimse bişey yazmadan, kimse bana bişey anlatmadan. En düşük beklenti ile izlemek isterim. Bu filmde gösterime girdiği ilk gün gitmek istediğim bir filmlerden biri.

Going the Distance uzak mesafeden ilişkilerini yürütmeye çalışan bir çiftin hikayesi yönetmeni Nanette Burstein. 2 Eylül 2010 da gösterime girecek film. Ülkemizde hangi tarihte girer emin değilim. Romantik komedi sevenlere duyurulur efendim.

14 Temmuz 2010 Çarşamba

THE TRUE BELIVER- ERIC HOFFER



Bu sezon dizisiz kaldım derken yeni bir dizinin varlığından haberdar oldum. Matt Bomer'a aşık olduğumu da belirtmeden geçmeyeyim. Dizimiz eski bir üçkağıtçı olan Neal Caffrey'nin FBI'a danışmanlık yapması üzerine kurulu.

Bahsetmek istediğim asıl konu dizi değil. Sizi bilmem ama ben dizilerdeki, kitaplardaki göndermeleri, sözleri, alıntıları, sinema filmlerini, kitapları merak eder ve bulurum.

Neal'ın arkadaşı Mozzie (Willie Garson) zaman zaman güzel göndermeler yapabiliyor. Pilot bölümde , yunan mitolojisinden İkarus'a bir gönderme yapmıştı. "You flew too close to the sun, my friend. They burned your wings" (Güneşe çok yakın uçtun dostum. Kanatlarını yaktı")

Başka bir bölümde yine Mozzie (Willie Garson)Eric Hoffer' dan bir alıntı yaptı: "We feel free when we escape even if it will be from the frying pan to the fire" (Kızgın tavadan ateşe bile olsa kaçarken, kendimizi özgür hissederiz.).


White Collar beni Eric Hoffer ile tanıştırdı.

Eric Hoffer'ın yaşam öyküsü film senaryasu gibi farklı ve mucizevi.Hoffer New York'da Alman Yahudisi göçmeni bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Altı yaşında bilinmeyen tıbbi sebeplerle kör oldu. Onbeş yaşında yine bilinmeyen sebeplerle görmeye başladı. Yeniden kör olabilme endişesiyle olabildiğince okumaya çalıştı.

Genç bir adamken her iki ebeveynini de kaybetti. Silahlı kuvvetlere başvurusu tıbbi gerekçelerle reddedildi. İşportada meyve satıcılığı, tarlalarda ırgatlık, maden işçiliği, dok işçiliği gibi çeşitli işlerde çalıştı.

1938 yılında Common Ground isimli dergiye gönderdiği mektup ilgi çekti. İş çevresinde karşılaştığı insanları gözlemledi ve hepsi de toplumsal hayatla ilgili kitaplarını yazmaya başladı. 1964 yılında California Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesinde danışmanlık görevine başladı. Ancak bu sırada hâlâ rıhtımdaki hamallık görevini yapmaya devam ediyordu.




Eric Hoffer'in yaşamı yazdıklarını merak etmeme neden oldu. Plato Yayıncılıktan çıkan The True Beliver'in çevirisi Kesin İnançlılar'ı sipariş ettim.Plato Yayıncılığın editörlerine sesleniyorum, özellikle kitabın adının çevirisini hiç beğenmedim.Beni tatmin etmedi kitabın türkçe adı. Kitabın içinde çeviriden yana sorun yok.

Kitle sosyolojisini anlayamıyorum. Kolektif bilinç kavramı bana her zaman çok itici gelmiştir. Eric Hoffer'ın kitabının bunları anlamamda yardımcı olabileceğini düşünüyorum. İnsanlar neden aşırı dinci,ırkçı,milliyetçi gruplara katılırlar? Tam ben bunları sorgular iken Çağrı bana hemen bir link uzattı bunu oku demek isteyerek.

http://www.thrivenotes.com/the-last-question/
Türkçesi için;
http://www.x-bilinmeyen.net/sonsoru/index.htm

Bakalım okuduklarım bana neler öğretecek...

28 Haziran 2010 Pazartesi

Şarap Afrodizyaktır



Geçen hafta sonu çok tatlı bir film izledim. Adı A Good Year. Film Fransa da üzüm bağlarının arasında dolaştırıyor sizi. İzlerken insanın canı şarap çekiyor. Nerdeyse bana Böğürtlen Şarabı isimli kitabı okuduğum zaman aldığım hazzı verdi.


Özellikle yaz akşamlarında soğuk şarap içmeye bayılıyorum. Bu ara Böğürtlen Şarabının yazarı Laura Esquavel 'in yazdığı bir kitabı okumaya başladım.
Afrodit Afrodizyak Yazılar Afrodizyak Yemekler adında. Okuması kolay akıcı,insanı gülümseten bir kitap.

Afrodit, Şili'li yazar Isabel Allende'nin çok değişik bir çalışması. Bu kitabı, edebi bir amaç gütmeden, yalnızca eğlenmek ve eğlendirmek için hazırladığını söyleyen yazar, Afrodit'in, okuruyla kendisi arasında özel, ironik ve mahrem bir sohbet olduğunu söylüyor ve bu kitabın erotik bir elkitabı, ya da bir yemek kitabı olmadığını, bir 'duyular kitabı' olduğunu vurguluyor.

'Erotizmi yiyeceklerden ayıramam bir türlü; bunu yapmak için bir neden de göremiyorum; tam tersine, gücüm ve neşem yettiği sürece her ikisinin de tadını çıkarmayı sürdürmeye niyetliyim. İşte, aşk ile iştahın sınırlarının kimi zaman tümden silinecek kadar bulanıklaştığı duyusal belleğimin çeşitli yörelerinde haritasız bir yolculuk demek olan böyle bir kitap yazma düşüncesi de bundan doğdu,' diyor kitabın başında.

Isabel Allende'nin son derece keyifli bir anlatımla sunduğu renkli anılarını, deneyimlerini, hepsi de göze ve kulağa son derece çekici gelen afrodizyak yemek tarifleriyle birleştirdiği bu sıradışı kitap, hem Isabel Allende hayranları, hem de yemekle özel zevkleri bir araya getirmeyi sevenler için olağanüstü güzellikte, unutulmaz bir başucu kitabı olacak.(Arka Kapak)

Tüm bunlar birbirlerini çağrıştırırken, bir arkadaşımla konuşurken, çıkan bir soruyu araştırmak istedim. Şarap bilimsel olarak afrodizyak olarak bulunmuş muydu?

Elbette ki şarap erkekleri olduğu kadar kadınları da etkiler. İngiltere'de yayınlanan bilimsel bir dergi olan Nature'da 1994'ten beri yayınlanan çeşitli çalışmalar alkol alımının kadınlarda libidoyu artırabildiğini öne sürmüştür. Bu araştırmalara göre alkol kadınlarda testosteron düzeyini artırır, ve bu da başka etkilerinin yanı sıra cinsel ilgi ve arzuları kısıtlı kişilerde bunları artırıcı yönde sonuçlar verir. Dr. Weil'e göre "fazladan alınacak küçük miktarlar libidoyu çarpıcı biçimde artırabilir. Tedavi cinsel ilgi ve arzu yoksunu kadınların yaşamlarını değiştirebilme potansiyeline sahiptir."

Kadın Patron Olduğunda

Efsanevi mucit, “ kadınlar tarafından yeni çalışma alanlarının edinilmesi ” ve “ kademeli olarak liderlik gaspı ” nı öngörüyor. Mühendis, fi...