güçlü kadınlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
güçlü kadınlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Nisan 2010 Perşembe

Bu ülkede kadın olmak


Sabah saatleri, Taksim otobüsü… Yanımda genç, güzel bir kadın…
Ben yaşlarda, havalı…
Arkamızdaki koltuklarda bi çift kavruk yurdum krosu… (bu krolar durakta otobüs beklerken bana yalana yalana bakmış ve rahatsız etmişlerdi)
Oturduk, uyku sersemiyim zaten.
Taktım mp3 çaları, devam…
Sırtımda, belimde rahasız edici darbeler… (hayvanat, arka koltukta dizleriyle ön koltuğun sırtını tepeliyor yerleşmek bahanesiyle, aldırmıyorum)
Birazdan yanımdaki kız, arkaya dönerek bağırmaya başlıyor. Kulaklığı çıkartıyorum…

Arkadaşım, dizlerine sahip olur musun, rahatsız oluyorum” demiş
arkadaki hanzo da diklenmiş, terslenmiş… kKzla hırlaşmaya başlamışlar…

O esnada adamın çok dik ve “bak döverim seni” ses tonuyla kadına “aptal karı” “git başka yerde aran” “kendini mi göstermeye çalışıyorsun otobüse” diye hırladığını duydum…

Hatta bi ara kızın sırtını dayadığı ön koltuğa vurdu filan adam. Kız da (helal olsun!) çatır çatır verdi cevaplarını… Ne var ki hınca hınç dolu otobüsten yavaş yavaş memnuniyetsiz sesler yükselmeye başlamıştı…

Biz de senden rahatsız oluyoruz, kapasana çeneni
Bu ne ya car car, bi susmadı kadın”
buna benzer şeyler…

Kız dönüp herkese ayarını verdikten sonra ("size ne ya, onunla benim aramda bişey, siz niye karışıyorsunuz?" diyerek) telefonla polisi aradı. (bu arada adamı alıp arkaya oturttular)
Uzun uzun ilgili kişiye ulaşmaya çalıştıktan sonra, ilgili polisi buldu ve derdini anlattı.

Bu esnada konuşmayı dinleyen otobüs iyice dellenmişti… Kıza açık açık hırlamaya sonra bağırmaya başladılar…

Derdin ne senin be, gitti işte arkaya çocuk
Ne büyütüyosun, televizyonlara mı çıkmak senin derdin”

Kız dönüp yapıştırverdi;
Ben televizyonda çalışıyorum zaten

Ama giderek yükselen tansiyon… Of… Bir kadın avaz avaz bağırmaya başladı;
gelsin polisler, ben şahidim… çocuğun hiçbir suçu yoktu!!!”
Ardından kalabalıktan uğursuz bi gürültü yükseldi… Hepsi kıza yiyecekmiş gibi, tiksinerek bakıyorladı ve avaz avaz bağırıyordu herkes…
Kız da karşılık verirken bağırmaya başladı… 1-2 kişi kızın üstüne yürüdü hatta tehditle… Resmen bir linç başlayacaktı sanki az sonra;
Ama kız bi adım atmadı geri…

Hayretler içindeydim… Bu toplumun parçası olduğum için, bu insanlarla (üstelik kadın-erkek, genç-yaşlı, herkes!) aynı havayı soluduğum için utandım, utandım…
Kalkıp bişeyler söylemek istedim ama kız aslan gibi, panter gibi savunuyordu zaten kendini… Bir ara “siz nerden biliyosunuz, benim yanımdaki şahit işte” diye bağırırken kafa salladım sadece…

Tacizci itler E6 dan çıkar çıkmaz indiler,
sonra da polisler kesti otobüsün yolunu, kız indi, arkasından herkes küfür, kıyamet… Kızı polislere bırakıp yola devam etti otobüs…
Müteakip 10 dakika boyunca herkes ama herkes bir ağızdan kızı kötüledi otobüste, aşağıladı, küfretti arkasından…

Dayanamadım artık 10 dakika sonra yavaşça ayağa kalktım… Herkese baktım öylece…

Gayr ı ihtiyari susup bana döndü tüm otobüs;

O kadın gerçekten tacize uğradı” dedim teker teker hepsinin yüzüne bakarak, sakince… tık çıkmıyordu…
“O koruduğunuz adamlar, ta otobüs durağındayken beni de taciz etmişlerdi. otobüse bindikten sonra da o kızı ettiler… haklıydı o” dedim

Bundan sonra lütfen tam bilmediğiniz şeyleri yargılamayın” deyip bıkkınlıkla indim otobüsten…
Hala kimseden tık çıkmıyordu…

Utandım… Ne diyeyim ki…
Kadınlı erkekli bi güruhun, resmen modern bir “vurun kahpeye” temsiline şahit oldum bugün…

….

Bu ülkeden bazen gerçekten çok fazla nefret ediyorum

15 Nisan 2010 Perşembe

‘Cinsel Politika’ derslerine buyurun!

Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali cinsel politikaya da giriyor.



T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’ ve Başbakanlık Tanıtma Fonu’nun katkılarıyla düzenlenen 13. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali, 6-13 Mayıs 2010 tarihleri arasında Ankara’da gerçekleşecek.

13. yaşını “Kötülük” temasıyla kutlayan Festival’in programında bu sene de cinsel politikayı tartışan, tartıştıran filmler gösterilecek. Kadın yönetmenlerin gözünden kadın arzusu ve cinselliğinin nasıl politikleştiğini örnekleyen bu filmler, yaygın sinemada kadın bedenini kurbanlaştıran, nesneleştiren ve mağdura dönüştüren anlayışı sorgularken, bunu sansür nedeni sayan ahlakçılığı da deşifre ediyor.

11 sene sonra bile rahatsız edici
Sinema tarihinin en rahatsız edici kadın yönetmeni Catherine Breillat’nın 1996 tarihli klasiği Kusursuz Aşk (Perfect Love) yıllar sonra bir kez daha cinselliğin kışkırtıcı sınırlarına davet ediyor seyircisini. Kadın-erkek ilişkisindeki dengeleri sorgulayan film, erkeğin isteklerine itaat etmeyen Frédérique’i filmin merkezine alıyor ve “romantik aşk” klişesinin ardındakı acımasız ve yaralayıcı olayları masaya yatırıyor. Fransa’da verilen Acteurs à l'Écran Ödülleri’nde “en iyi kadın oyuncu” seçilen Isabelle Renauld’nun kışkırtıcı performansıyla 11 sene sonra bile izlemesi pek de kolay olmayan film, sabrı olan izleyiciye bugüne dek görmediği bir aşk hikayesi vaat ediyor.

‘Düz Beni’ sansürsüz kopyayla
Bu sene Festival’in en tartışma yaratacak filmlerinden biri olan Düz Beni (Fuck Me, 2000) toplumla son bağlantılarını tecavüze uğradıktan sonra koparan iki kadının birlikte çıktıkları, dönüşü olmayan bir yolculuğu anlatıyor. Virginie Despentes’in aynı adlı romanından uyarlanan ve yazarın Coralie Trin Thi’yle birlikte yönettiği bu tecavüz-intikam filmi, bilinçli olarak porno estetiğini kullanıyor ve iki kadının kendilerini dışlayan, aşağılayan erkekler karşısında yitirdikleri güçlerini yeniden kazanmalarını vurucu bir sinema diliyle seyirciye sunuyor. 'Sinemada seks ve şiddet' bağlamında çoktan antolojilere geçen film, gösterime girdiğinde Fransa’da olay yaratmış, önce '16 yaşından küçükler izleyemez' kaydıyla denetimden geçerek ticari gösterime girmiş ancak aşırı sağcı bir sivil toplum örgütü üyelerinin toplu dilekçesi üzerine mahkeme kararıyla porno filmlere verilen ‘X-reytingine’ maruz bırakılmıştı.

Kadın cinselliği canlanıyor
Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nin “Retrospektif” bölümünün konuğu Signe Baumane’nin filmleri de cinsel politikaya canlandırma sinemasıyla katkıda bulunuyor. Letonyalı yönetmen Baumane’nin kocasından göremediği ilgiyi elektrikli süpürgede bulan bir kadını anlattığı Natasha (Natasha, 2001), kadın-erkek cinselliğini alaya aldığı bol ödüllü kısa serisi Memenin Zaferi (Teat Beat of Sex, 2008) Festival’de gösterilecek filmlerden bazıları…

‘Tek gecelik’ ilişkide sınır nedir?
Festivalin “Belgeseller” bölümünde yer alan Nancy Schwartzman imzalı Tek Gecelik (The Line, 2009) ise tek gecelik ilişkilerde sınırın ne olduğunu sorgulayan çarpıcı bir film. Yönetmenin yaşadığı tecavüzden yola çıkarak çektiği film, tecavüz mağdurları, seks işçileri, hukukçular, sivil toplum gönüllüleriyle yapılmış söyleşilerin yanı sıra saldırganların görüşlerine de yer veriyor. Özellikle Schwartzman’ın kendi saldırganıyla yaptığı görüşmeyle doruğa çıkan film, yargılamadan erkek seyircinin davranışlarını sorgulamasını da sağlıyor. Tek Gecelik’in gösterimi sonrasında Nancy Schwartzman beden politikaları üzerine bir atölye çalışması yapacak.


http://www.ucansupurge.org

13 Nisan 2010 Salı

YENİ KİTAPLARIM GELDİ


İnternetten alışveriş yapan ve yapmayı seven biriyim. Kitaplarımıda genelde internetten sipariş veriyorum bu iş için kullandığım iki site var. www.idefix.com ve www.kitapyurdu.com .

Gün içinde bir çağrışımdan diğer çağrışıma sıçrarken bazen bir kelime sizi bir kitaba götürüyor. Bende almak istediğim kitapları ekliyorum satın almak istediklerim listeme.Bir nedenden merak ediyorum bir kitabı eğer o an o listeye atmazsam almak istediğimi unutabiliyorum. Almak istediğim 84 tane kitap listede bekliyor.

En son bu gördüğünüz üç kitabı sipariş ettim. Ve nihayet kendilerine kavuştum. Sizleri bilmiyorum ama ne kadar büyürsem büyüyeyim çocuk kitaplarını hala çok seviyorum.

Sefarat yahudilerinden masallar da merak ettiğim bir çocuk kitabı idi önce kendim okuyup sonra 4,5 yaşındaki yeğenim damlaya vereceğim. Can çocuk yayınlarından çıkmış.

Sefaradlar; Katolik Krallar, Kastilyalı İsabella ve Aragonlu Ferdinand tarafından 1492’de İspanya’dan sürülen Yahudilerin soyundan gelirler. Bu sürgün sonrası Portekiz’e, Kuzey Afrika’ya, Kuzey Avrupa’ya, İtalya’ya , Avusturya’ya, Mısır’a ve Filistin’e dağılırlar. Elbette kendi kültürleri ile yerleştikleri bölgelerin kültürlerini birbirleriyle harmanlarlar. Dünyanın birbirinden ayrı bölgelerine yerleştikleri için bugünün Sefaradları belki de en zengin kültürel çeşitliliğe sahip toplulukları arasındadır. Kendisi de Sefarad bir geçmişe sahip olan Pfister - Mesavage, İsviçreli baba ve New Yorklu annenin etkisiyle üç ayrı kültürden beslenmiştir. Avrupa seyahatleri sırasında Sefarad kültürüyle tanışır ve bu yönde çalışmaya başlar. İşte bu kültürel çalışmaların ürünü Sefarad Yahudilerinden Masallar. Masalların geneline baktığımız zaman hepsi bambaşka bir olayı anlatsa da, hepsinin ortak noktası kahramanların keskin zekası! Her ne kadar başka insanlar, topluluklar tarafından yazılmış olsalar da masallar; tüm insanlığın ortak mirasıdır. Bunun güzel örneklerinden birisi Sefarad Yahudilerinden Masallar.

[Sefarad Yahudilerinden Masallar / Vanessa Pfister - Mesavage / Çev.: Feyza Zaim / Can Yayınları / Çocuk]



Kadın beyni kitabını Evrim'in Eyüp Can ın yazdığı bir makaleye link vermesi sonucunda merak ettim. Ve hemen okumaya başladım. Okudukça ilgimi çeken yerleri sizler ile paylaşırım şimdilik kısaca örnek verirsek kitapta diyorki ;

Kadın beyninde erkeklere oranla daha fazla ayna nöron'u bulunur. Bu sayede yüz ifadelerini okuma, ses tonlarını yorumlama ve duygusal degisimleri farketme konusunda uzmanlasmislardır.

-Ayrıca kadınlardaki yüksek östrogen salgısı, beyindeki içgüdü gelişimini arttıran bir faktördür.

-Erkekler duygusal deneyimler esnasında beyinlerinin tek tarafını kullanirken, kadınlar iki tarafını da kullanırlar.

-Kadınlar duygusal olaylar konusunda çok hassas ve detayları hatırlamada çok güçlüdürler. Erkekler ise; seks, öfke ve tehdit durumları dışında, duygusal olayları hatırlamada zayıftırlar.

-Kadınların endişe durumu erkeklere oranla 4 kat daha fazladır.


[KADIN BEYNİ /Dr. Louann Brizendine/ Çeviren: Zeynep Heyzen Ateş/ Kelebek Yayınevi]




Sebahat bundan bir iki ay evvel bana Nermin Bezmen'in Kurt Seyt ve Shura isimli kitabını önermişti. Tesadüfen denk geldim ve aldım kitabı (bu defa ki internet siparişi değildi) Öyle akıcıydı ki sanırım 3 günde bitirdim. Çarlık rejiminin yıkılması ve sonrasında İstanbul'a sığınan Ruslar ve Kırım Türklerini anlatıyordu roman geri planında. O ara kitapta olan bahsi geçen yemekleri yapıp ,müzikleri bulup arkadaşlarım ile bir rus gecesi yaşamak istemiştim.Detayları www.caylakasci.com da bulabilirsiniz .


O dönem helen insanları ve yaşadıklarını merak etmiştim o yüzden satın almak istediğim kitaplar listeme eklemiştim Beyoğlunda beyaz ruslar kitabını. Henüz okumaya başlamadım şöyle bir gözgezdirdim. Arka sayfada bulunan fotoğraflara baktım dönemi hayal ettim.

1917 Rus Devrimi'nden Türkiye'ye kaçan, Çarın ordusuna mensup generallerin, askerlerin ve onların ailelerinin yani Beyaz Rusların, Beyoğlu'nda verdikleri yaşam savaşının anlatıldığı bu eser, Jak Deleon'un araştırmaları sonucu yazdığı önemli ve zevkli bir anı araştırma.

Jak Deleon'un yengesi Nataşa'nın anıları döneme ışık tutuyor. Yakın tarihimizden tanıdığımız ve hatırladığımız (Yalı Restaurant - Todori ve Madam Taskin) Madam Taskin gerçekte bir baronesmiş. Barones Valentin Taskin.

Daha nice soylunun gazinolarda kibrit satarak, piyano çalarak, bale yaparak, hastabakıcılık yaparak yaşam savaşı verirken, votkadan ve eğlenceden vazgeçmeyerek Beyoğlu'na eğlenceyi getirmelerinin öykülerini dinlerken çok eski Rus müziklerinin coşkusunu yaşayacaksınız.

Yazar Jak Delon, kaleme aldığı “Beyoğlu’nda Beyaz Ruslar” adlı eserinde Türkiye’ye kaçan Beyaz Rusların hayatını anlatırken, o dönemleri yaşayanların anılarına da yer veriyor. Eserde bir Beyaz Rus,Türkiye’yi seçme nedenlerini, “Rusya’dan kaçarken hep şunları düşündük: İspanyol engizisyonundan kaçan Yahudilere kapılarına açan tek ülke olan Türkiye, 1920’lerde bizi de geri çevirmeyecektir” sözleriyle özetliyor.

1905 yılında Çarlık Rusyası’ndaki meşrutiyet devrimi sırasında, ülkelerinden kaçmak zorunda kalan 30 bine yakın Rus’un da Türkiye’ye sığınarak hayatlarını kurtarabildikleri tarihi kaynaklarda yer alıyor.

[Beyoğlu’nda Beyaz Ruslar /Jak Delon/Remzi Kitabevi]

23 Mart 2010 Salı

KADINLARLA BERABER DEĞİŞEN DİZİLER


1997 yılında yayınlanmaya başlamış Ally Mcbeal.

Ülkemizde yayın tarihi biraz daha geç tarihlere rastlar. Yanılmıyorsam bizde de cnbc-e 2001 civarında yayınlamaya başlamıştı.

Pek sevmezdim zayıf ve nevrotik bulurdum. Kendi kendine mutlu olmayı beceremeyen, aşk'ın gelip onu bu nevrotik halinden kurtaracağını bekleyen bir kadındı. Öyle ki korkunç hayaller görürdü.

O dizide beğendiğim kadın karakter Lucy Liu nun oynadığı Ling Woo benim favori kadın karakterimdi. Güzel ne istediğini bilen mutlu.


Ally Mcbeal den bir sene sonra yani 1998 de Sex and the City yayın hayatına başladı.

İnanılmaz derecede şık giyinen bakımlı başarılı kadınlar erkekler gibi tek gecelik ilişkiler yaşayııp hayatlarına devam ediyorlardı.

Onlarda bana fazla uç gelirlerdi. Bir ayakkabıya 495 dolar mı verilir? Bu kadınlar veriyorlardı.

Yayın hayatı Ally Mcbeal'den daha uzun sürdü. O kadar başarılı oldu ki sinema filmi yapıldı yetmedi ikinci sinema filmi hali hazırda çekilmekte.

Eğlenceli dizidir ama kendimle özdeşim kurduğum bir karakter olmadı. Uzun süre ününe rağmen izlemeyip bir doğum günümde Güncenin dvd lerini hediye etmesi ile başlayıp hızla bitirdiğim bir dizi olmuştu. Kendi dönemi için farklıydı. Kadınlarda erkekler kadar güçlü bağımsız ve cinsellikten zevk alabilir demekte idi. Bu yüzden her zaman anımsanacak bir dizi olacaktır.


The L Word en sevdiğim dizilerden biriydi. sanırım en az erkek oyuncu içeren dizi sayılabilir.

2004 yılında yayınlanmaya başladı. ülkemizde hiç bir kanal kablolu yada digitürk dahil hiçbirisi vermedi.

Digitürk de Greys Anatomy deki lezbiyen çiftin öpüşme sahnesinin bile kesildiği bir ülkede nasıl lezbiyenlerin dünyası yayınlanabilirdi ?

Zaman internet çağı. Artık ülkemizde yayınlanmasa bile güzelse bir diziden haberimiz oluyor. The L Word de güzel bir dizi idi 6 sezon yayınlandı.Merak ettiğim bir dünyaya dair fikir verdi. Tüm lezbiyenleri taş gibi ablalar zannetmeme neden oldu :P Yine de konu ilişkiler olunca lezbiyen yada heteroseksüelliğin çok da fark etmediğini, her zaman insanların istekleri, ihtiyaçları ve egoları ile yaşamız gerektiğini anlatan bir dizi idi.

Tüm diziler içinde en cesurlarından biri idi.Özdeşim kurduğum karakteri merak ediyorsanız tabiki Shane :) Ben güçlü kadın karakterleri seviyorum.


Desperate Housewives da 2004 yılında yayınlanmaya başladı. 6 sezondur sürmekte.

İtiraf edeyim ki tüm sezonlarını izlemediğim tek dizi. Bir yerden sonra sıkılmaya başladım.

Karakterleri hızla şişmanlatıp ,hızla seneler geçmesi sanırım yapay geldi. Bence miyadını çoktan doldurdu. İlk iki sezon fena değildi. Çaresiz ev kadınlarının hayatı idi.

Sanırım güçlü kadın karakter seven bünyeme, zayıf karakterler pek iyi gelmedi. Ev kadınları üzerine de dizi yaptık demek için yapılmış 40'lı yaşlarda ama taş gibi oyuncuları barındıran bir dizidir. Şarap gibi güzel olgunlaşan kadınlar vardır.

Eastwick kadınların cadı ilan edildiği yakıldığı zamanlardan sonra tekrar cadıları ile karşımızda olan bir kasaba.

2009 da yayınlanmaya başladı henüz ilk sezonu sürmekte. Kadın gücü üzerine bir dizi. Eğlenceli ve hayalci. Yine başroldeki kadınlar birbirlerinden güzel.


Accidentally on Purpose
İşte son favori dizim.

Ağlak koca bulmaya hevesli kadınların devri kapandı. Tüm ezberler bozuluyor.

Kendinden bir hayli küçük tek gecelik ilişki sonrası hamile kalan, 37 yaşındaki ana karakterimiz, 21 yaşındaki tek gecelik ilişkisinin ürünü, bebeğini doğurmaya karar verir ve olaylar gelişir.

Henüz ilk sezon yayınlanmakta. Beni en çok güldüren dizilerden biri.


Sanırım 1997'den beri 2010'a kadar diziler değişiyor, karakterler daha da güçlü kadınlar oluyorlar.

Kendi paralarını kazanıyorlardı zaten. Artık toplumca dayatılan yaşın geldi evlen konumundanda uzaklaşıyor bu kadınlar.

Artık seçilmiyorlar seçiyorlar. Artık beyaz atlı prens beklemiyor kendileri için yaşam ortağı arıyorlar.

Kadın Patron Olduğunda

Efsanevi mucit, “ kadınlar tarafından yeni çalışma alanlarının edinilmesi ” ve “ kademeli olarak liderlik gaspı ” nı öngörüyor. Mühendis, fi...